İhtiyaç Haritası Kurucu Ortağı Dr. Ali Ercan Özgür, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılında Gazete Oksijen için kaleme aldı.
6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde bu yazıyı kaleme almak oldukça zor olsa da yaşanan bu devasa afetleri bir o kadar da gündeme getirmeye, konuşmaya hala ihtiyaç var. Bu konuyu gündemde tutan Gazete Oksijen’e çok teşekkür ederiz.
Başlarken, hayatını kaybeden yurttaşlarımızı rahmetle anıyoruz. Depremin ilk gününden bu yana ekonomik, çevresel, sosyal, kültürel ve psikolojik ihtiyaçların karşılanması için kamu, sivil toplum, özel sektör ve akademiden paydaşlarımızla birlikte büyük bir özveri ile çalışıyoruz. Dün, bugün ve yarın depremden etkilenen tüm yurttaşlarımızın yanındayız, buradayız, unutmuyoruz.
Yaşadığımız depremler, ne yazık ki birçok şehrimizi derinden etkiledi. Felaketin hemen ardından UNDP, İhtiyaç Haritası olarak bizi ilk hafta itibarıyla afet müdahalesinde “co-lead” olarak seçti. Bu süreçte 160’tan fazla kurumla iş birliği yaparak dayanışmanın gücünü sahada hissettik. Birlikte hareket etmenin, farklı yetkinlik ve kaynakları bir araya getirmenin kriz anlarında ne kadar kritik olduğunu deneyimledik.
Bu yazıyı yazarken hem İstanbul’da doğup büyümüş, Kahramanmaraşlı bir kalkınma uzmanı olarak hem de Van Depremi’nden bu yana, son 12 yılda Türkiye’de 30.000 KOBİ’ye afetlere hazırlık eğitimi vermiş ve farklı birçok afet yönetimine hazırlık, operasyon yönetimi yapan bir oluşum olan İhtiyaç Haritası’nın sözcüsü olarak kişisel deneyimlerimi ve ekip olarak yürüttüğümüz faaliyetlerle birlikte gelecek öngörümüzü aktarmak isterim.
Geçmişten Günümüze: 1999 Depremi
1999 Körfez / Gölcük Depremi bizlere büyük acılar yaşatmıştı. Afetlere hazırlık, acil durumlara müdahale ve arama kurtarma gibi alanlara yönelik o dönemde önemli öğrenimler olmuştu. Afet sonrasında ekonominin yeniden canlanması, hayatın normal akışına dönmesi ve insanların ruhsal olarak stabil hale gelmesi oldukça zaman almıştı. Ancak birçok ruh sağlığı uzmanı ile yürüttüğümüz çalışmalarda da deneyimlediğimiz üzere, en acı ihtimalleri yok saymaya meyilli olmak insan zihninin bir oyunu… Gündelik hayata devam ederken her an bir afet olacağı ihtimalini zihinde taşımak oldukça zordur fakat bireysel ve toplumsal olarak gerekli hazırlığı yapmak ve önlemleri en başından almak rahatlatıcı ve koruyucu olacaktır.
Tarihin Uyarısı: 1939 Erzincan Depremi’nin Kalıcı İzleri
Cumhuriyet döneminin ilk büyük depremi ve yarattığı etki bugün hala önemli olan Erzincan Depremi, 27 Aralık 1939’da 7.9 ölçeğinde gerçekleşmiştir. George Bencroft’un “Geçmişin yıkıntıları, bugünün uyarılarıdır.” ve Ömer Hayyam’ın “Tarih kainatın vicdanıdır.” sözlerinin ışığında, o dönem Erzincan’ın nüfusu yarı yarıya azalmış, yıkılan binaların etkisiyle Erzincan’ın ekonomik ve sosyal gücü zayıflamıştır. O günün yerleşim planları değişmiş; binalar ise daha depreme ve doğaya uygun hale getirilmiştir. Ancak Erzincan’ın ekonomik gücü eski haline gelememiştir.
6 Şubat Depremlerinin Ardından Bir Dayanışma Hikayesi
6 Şubat depremleri ise çok daha büyük bir coğrafi alanı etkiledi. Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa olmak üzere 11 ilde can kayıplarımızın, bina yıkımlarının ve ekonomik üretimin etkisi 100 milyar doların üzerinde.
Depremin ilk gününden bu yana İhtiyaç Haritası olarak harita bazlı teknolojik altyapımız sayesinde ihtiyaç ve etki analizi, acil durum yönetimi ve ihtiyaçların karşılanması konusunda büyük bir özveri ile çalışıyoruz.
İhtiyaç analizinin ardından 6 şehirdeki depolarımızda, birçok gönüllümüzle birlikte, ihtiyaç listesinde yer alan malzemeleri topladık, ayrıştırdık, kolileyip tırlara yükledik ve dağıtımını gerçekleştirdik. Bir Kira Bir Yuva projesiyle 4.411 sayıda ev desteği ve kira desteği veren 9.597 kişi ile binlerce kişiye ulaştık. Zorlu PSM, DasDas, HeyMo, Turkish Philanthropy Funds, ZENGER iş birliği ve 40 sanatçının katılımıyla birlikte Dayanışma Sahnesi’ni hayata geçirdik. Alınan destek biletleri ve çevrimiçi yayınlar üzerinden yapılan katkılarla depremden etkilenen 530 öğrencinin eğitimine ve Robotel Derneği iş birliğiyle bedensel olarak zarar gören 65 çocuğa destek olduk.
Bunun yanında, afet dönemlerinde ve sonrasında meydana gelebilecek kriz durumlarından etkilenen bölge halkına psikososyal destek sağlamak; afetten etkilenmiş bölgelerde sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak amacıyla çalışmalarımıza ilk günden bu yana devam ediyoruz.
100.000’e Yakın İhtiyacı Karşılayan WhatsApp İhtiyaç Talep Merkezi
Doğrulanmış taleplerin hızlı ve etkin şekilde karşılanması için, Insider desteğiyle Hatay ve Adıyaman’da Türkiye’de ilk kez hayata geçirilen İhtiyaç Haritası WhatsApp İhtiyaç Talep Merkezi’ni kurduk. WhatsApp sohbet botu aracılığıyla ihtiyaç sahiplerinin taleplerini toplayarak 20.000’den fazla aileye ulaştık ve 96.000’den fazla ihtiyacı karşıladık.
Konteyner Kent Değil, Konteyner Yaşam Alanı: Sürdürülebilir Bir Yaklaşım
Eğitim, kültür sanat, komşuluk ilişkileri, psikososyal destek, spor gibi birçok bileşeniyle birlikte kimseyi geride bırakmadığımız, insan onuruna yakışır sürdürülebilir konteyner yaşam alanları oluşturmak için harekete geçtik. Sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda Hatay ve Kahramanmaraş’ta toplam 450 ailenin yaşadığı 2 yaşam alanı kurduk. UNDP, sanitasyon ve atık yönetimi için gerekli malzemelerin teslimatı ile halk sağlığının ve çevrenin korunmasını destekleme hedefiyle İhtiyaç Haritası’nın Hatay ve Kahramanmaraş’ta kurduğu konteyner yaşam alanlarını destekleme kararı aldı.
Hatay’da hayata geçirdiğimiz, evlerini kaybeden yurttaşlarımıza geçici barınma imkânı sunan yaşam alanımız 1500 kişiye ev sahipliği yapmaya başladı. Burada bir noktaya dikkat çekmek isterim. Bölgede yaygın şekilde kullanılan “Konteyner Kent” ifadesi yerine “Konteyner Yaşam Alanı” terimini kullanmamızın nedeni, bu yeni yerleşim alanının sadece barınma değil, aynı zamanda depremden etkilenen kişilerin ihtiyaç duyduğu pek çok yaşamsal bileşeni içeren kapsamlı bir yapı olarak tasarlanmış olmasıdır. Bu alanı, içme suyu, atık su ve katı atık yönetimi gibi doğa dostu bir modeller tasarlanan altyapı sistemleriyle birlikte eğitim, kültür-sanat etkinlikleri, komşuluk ilişkileri, psikososyal destek ve spor alanı gibi sosyal ve psikolojik ihtiyaçları da karşılayacak şekilde hayata geçirdik.
Team Paribu ve İhtiyaç Haritası iş birliğiyle gerçekleştirdiğimiz Team Paribu Seninle projesiyle, deprem bölgesindeki gençleri sporla buluşturmayı hedefliyoruz. 2024’te Kahramanmaraş’ta inşa ettiğimiz spor alanıyla daha fazla gence ulaşmaya devam ediyoruz.
Z Zurich Foundation’ın desteğiyle Zurich Türkiye iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Yan Yanayız Projesi ile gençlerin krizlere daha hazırlıklı olmasını sağlamayı hedefliyoruz. Şimdiye kadar 100.000’den fazla kişiye ulaştık ve 2025 yılında da daha fazla insanın yanında olmaya devam edeceğiz.
2024 yılının Ocak ayında yeni Topluluk Merkezimizi Mécénat Servier’in desteğiyle İhtiyaç Haritası Kahramanmaraş Konteyner Yaşam Alanı’nda açtık. Bu merkez, kadın girişimcileri desteklemek ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmek amacıyla önemli bir adım oldu.
Depremin Ardından Öğrenimlerimiz: Dün, Bugün ve Yarın
Bu süreç hepimize dayanışmanın gücünü yeniden hatırlattı. İnsanların birbirine destek olma iradesi, zor zamanlarda ayakta kalmanın en güçlü yolu oldu. Teknolojinin kriz anlarında ne kadar kritik bir rol oynadığını gördük; iletişim ağlarının sürekliliği ve veri paylaşımı hayat kurtarıcıydı. Hazırlık ve tatbikatların, kriz yönetiminde ne kadar hayati olduğunu öğrendik. Kamu ile kurulan güçlü iş birlikleri, uluslararası ortaklıklarla birleştiğinde etkimizin nasıl büyüdüğünü deneyimledik. Gönüllülerin sahadaki enerjisi ve bağlılığı, dayanışmanın kilit noktalarından biriydi. Finansmana erişimin ise hem acil müdahalede hem de uzun vadeli iyileşme süreçlerinde belirleyici bir faktör olduğunu anladık.
“Ancak, süreçte elbette karşılaştığımız zorluklar da vardı ve bazı ihtiyaçlar hala devam ediyor. Ekonomik geçim kaynaklarını yeniden yaratmak, istihdamı artırmak ve bölge halkına psikososyal destek sağlamak temel öncelikler arasında kalmaya devam etmeli. Şehirlerin yeniden inşası, sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal dokunun da onarılması anlamına geliyor. Tarımsal üretim gücünde %15’e varan bir kayıp yaşandı ve 100 milyar TL’yi aşan bir ekonomik zarar söz konusu. Bu da bölgede yatırımlara olan ihtiyacı daha da belirgin kılıyor.
Depremin ikinci yılına girerken, bölgede çalışan kurumların sayısının azalması, dayanışmanın sürdürülebilirliği açısından bir endişe yaratıyor. İmar hukukuna dair bilgi ve danışmanlık ihtiyacı, yeniden bir arada yaşama kültürünün inşa edilmesi, üretimin canlanması ve yatırımların artması hala bölgede öncelikli gereksinimler arasında yer alıyor.
Bizim gözlemlerimize ve faaliyet gösterdiğimiz alanlardaki tespitlerimize göre, bugünden itibaren şu konularda somut adımlar atılması büyük önem taşıyor:
- Şehirlerin yeniden imarı kapsamında fiziksel altyapının yanı sıra, kamusal alanların ve sosyal donatıların da yeniden inşası hızlandırılmalıdır. Yerel halkın yeniden inşa süreçlerinde bilinçli kararlar alabilmesi için hukuki destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.
- Şehir içi ulaşım ve trafik sorunları hâlâ birçok şehirde günlük yaşamı zorlaştırıyor. Daha planlı bir kentsel ulaşım altyapısı, özellikle afet sonrası müdahale kapasitesini de artıracaktır.
- Psikososyal destek programları, yalnızca bireysel değil, topluluk temelli yaklaşımlarla yaygınlaştırılmalı. Bölgedeki genel yorgunluk ve tükenmişlik hali göz önünde bulundurularak uzun vadeli iyileşme süreçleri tasarlanmalı.
- Geçim kaynaklarının çeşitlendirilmesi, küçük işletmelerin ve tarımsal üretimin desteklenmesiyle ekonomik dayanıklılığın artırılması sağlanabilir. Özellikle gençler ve kadınlar için istihdam fırsatlarını artıracak bölgesel kalkınma programları uygulanmalıdır. Hem kamu hem de özel sektör yatırımlarının bölgeye yönlendirilmesi için teşvik politikaları geliştirilmelidir.
- Eğitim ve kapasite geliştirme programları, özellikle afet riskine karşı farkındalık yaratacak ve yerel dayanıklılığı güçlendirecek şekilde kurgulanmalı. Aynı zamanda toplumsal bağları güçlendirecek, kültürel ve sosyal dayanışmayı teşvik edecek projeler hayata geçirilmelidir.
Belki de Türkiye’nin 2025 yılını “Afet Dayanışma Yılı” ilan etmesi, ulusal düzeyde farkındalık yaratmak ve bu kritik ihtiyaçları görünür kılmak açısından güçlü bir adım olabilir. Çünkü bölgenin hâlâ daha fazla desteğe, dayanışmaya ve birlikte iyileşmeye ihtiyacı var.
Bu süreç, bize yalnızca yeniden inşa etmeyi değil, birlikte nasıl daha güçlü olabileceğimizi; birlikte iyileşmenin ve dayanışmayı sürdürülebilir kılmanın önemini gösterdi. Bugün, attığımız her adımda öğrendiklerimizden güç alıyor, dayanışmanın ve umudun ışığında daha kapsayıcı, adil ve dirençli bir gelecek için çalışmaya devam ediyoruz.
COMMENTS