Dünya üzerinde yaşayan canlılar olarak tahmin etmenin çokta zor olmadığı bir konu, günümüz insanlığının cinsiyet eşitliği noktasındaki durumu…
Geçtiğimiz Cuma, Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü ikinci cinsiyet eşitliği endeksini yayınladı. AB üye ülkeleri arasında ölçülebilir ve karşılaştırılabilir bilgi sağladığı için bu tür endekslerin oldukça büyük bir önemi olduğunu söyleyebiliriz.
Bu endeks AB Politikaları ile ilgili özellikle 8 ana konuya eğiliyor: para, bilgi, zaman, güç, sağlık, şiddet, iş ve kesişen eşitsizlikler.
Endeksten çıkarılacak sonuçlar bize cinsiyet eşitliği politikalarının ilerlemeye ve ne tür ek önlemler almaya gerek olup olmadığını gösteriyor. 2005-2012 yılları arasındaki verilerin analizlerini içeren bu yıl ki rapor kadınların erkekler karşısındaki eşitlik durumlarının yolun yarısında olarak göstermekte ve 2005 ten beri pek bir gelişmenin olmadığını söyleyebilmekteyiz.
2010’da kadınların 52.4%’ü, 2012’de ise 52.9’u için eşitlikten söz edilebilmekte. AB genelinde bakıldığında tablolar büyük bir değişkenlik gösteriyor. İsveç’te genel tablo kadınların 74.2%’sinin eşit olduğu gösterirken, Romanya’da ise 33.7%’lik bir oran karşımızda beliriyor.Ayrıca endeks sonuçları kadın haklarının Avusturya ve Birleşik Krallığında içinde bulunduğu sekiz ülkede gerilediğini gösterdi.
Türkiye ise cinsiyet eşitliğinde AB’ nin de ötesinde 142 ülke arasında 125. olarak sırlamada yer buluyor. Kadın cinayetleri konusu ise Türkiye’nin en büyük kabusu olarak nitelendiriliyor. 2002-2015 yılları arasında 5406 kadın vatandaşımız cinayete maruz kaldı. Eğitim konusunda da okuma yazma bilmeyen her beş kişiden 4’ünün kadın olduğu da başka bir gerçek. Türkiye’nin kadın hakları konusunda arka sıralarda olmasını bu rakamları gördükten sonra daha net anlayabilmemiz pekte zor olmuyor.
Kadın hakları konusundaki olası iyileşmelerin önündeki en büyük engellerden ikisi güç ve zaman olarak karşımızda. Erkekler hala büyük bir oranda güç sahibi ve politik ve ekonomik alanlarda ve karar alma mekanizmalarında büyük bir temsiliyeti taşımaktalar. Avrupa bazında baktığımızda ise parlementoda 75% kurumlardaki yönetim kurullarında ise 84%’ten fazlası erkek bireylerden oluşuyor.
Türkiye özelinde bakacak olursak parlementodaki kadın sayısı 2002 yılında 550 milletvekili üzerinden, 24 ,2007’de 50, 2011’de ise 79’dur. Pozitif ayrımcılığın uygulandığı Ruanda’da kadınların parlementoda temsil oranı yüzde 56,3 olurken, Hollanda’da yüzde 40, ABD’de ise yüzde 16,8 olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca yerel yönetimlerde 1381 belediye başkanımızın sadece yüzde 2,9’u kadın belediye başkanıdır.
Tüm bu verilerin ışığında Türkiye’nin kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularında bir hayli çalışması gerektiği hepimizin gözlerinde bir işaret olarak belirdi. 2015 sonrası Milenyum Kalkınma Hedefleri’nde sürdürülebilir kalkınma hedefleri direkt olarak, insan hakları ve çevresel sürdürülebilirlik ile ilişkilendiriliyor olacak. Kadın hakları ve kadın erkek arasındaki eşitlik tek başına bir hedef olacak, ve küreselde, ulusalda ve AB’de feminist hareket adına yenilenmiş bir fırsat oluşmasını sağlayacaktır.
Cinsiyet eşitliği enstitüleri ve kadın kurumları bu süreçte politikacılarla birlikte çalışarak kendi farkındalıklarını yaratmak ve “burdayız” diyebilmek için bir çok kaynağa ihtiyacı olacağını söyleyebiliriz. Nihayetinde günümüz kadın hareketi bu ihtiyaçları ne pahasına olursa olsun sağlayacak gibi görünüyor. Türkiye Cumhuriyetinde bir birey olarak kadın haklarının herhangi bir ülke yada bölge ile kıyaslama yapılmadan çağdaş medeniyetler seviyesinde kadının hakkettiği yerde olması dileklerimizle, ayrımsız bir dünya diliyoruz.
http://www.theguardian.com/global-development/2015/jun/27/gender-equality-founding-value-eu-so-why-lack-of-progress