Araştırmacılar, dünya nüfusunun ne kadarının şehirlerde yaşadığına dair yaygın olarak kabul edilen rakamların yanlış olduğunu söylüyor.
Birleşmiş Milletler, 2050 yılına kadar dünyadaki kentsel nüfus oranının yüzde 55’ten yüzde 70’e çıkacağını öngörüyor. Avrupa Komisyonu’nda bulunan araştırmacılar ise öyle olmadığını söylüyor.
Belirli bir bölgede yaşayan insan sayısını belirlemek için yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri kullanan jeo-uzamsal teknolojideki bir alet ile dünya nüfusunun yüzde 84’ünün yani neredeyse 6,4 milyar insanın kentsel alanlarda yaşadığı tahmin ediliyor.
Araştırmacı Lewis Dijkstra, “Küresel kentleşme hakkında duyduğumuz her şeyin yanlış olduğu ortaya çıkıyor.” dedi.
Hızla kentleşen ve çoğunlukla kırsal kıtalar olarak anılan Asya ile Afrika, BM’nin son tahminlerindeki rakamlardan çok daha iyi durumda. Bir zamanlar sırasıyla % 50 ve % 40’lık bir kentsel nüfusu olduğu düşünülen Asya ve Afrika, yeni araştırmaya göre % 90’a ve % 80’e ulaşıyor. Yani yaklaşık olarak önceki tahminlerin ikiye katlandığı savunuluyor.
Bu yüzdeler, şehirlerde yaşayan insanlar kadar kasabalar ve banliyölerde yaşayan milyarlarca insanı da temsil ediyor. Dijkstra, “Eğer bu doğruysa, etkisi büyük olacak, birçok kalkınma yardımı kırsal alana yönlendirilmişti.” dedi.
Büyük Değişimler
Dijkstra’ya göre geçmişteki hataların sebebi basit. Ülkeler kendi demografik istatistiklerini BM’ye rapor halinde sunarken çok farklı standartlar kullanıyorlar.
Örneğin, Hindistan’a göre bir bölgenin şehir tanımını kazanması için oradaki erkek nüfusunun en az yüzde 25’inin tarım alanında “çalışmaması” gerekiyor. Çoğu ülke şehirlerini hesaplarken nüfus yoğunluğu eşiğini kullanır ancak bu rakamlar geniş ölçüde değişebilir. Örneğin, Birleşik Devletler yerleşim yerlerini 2.500 sınırını aştığında kentsel olarak sınıflandırmaya başlar. Bu rakam ise Mısır’da 100.000.
Lamson-Hall’e göre; BM tarafından yayınlanan rakamlar, ülkelerin onlara bildirdikleri kadar doğrular ancak ülkeler arasında karşılaştırma yapılmadığı sürece kullanılabilir değiller.
Her iki kent tanımı projesindeki araştırmacılar, asıl sorunun bir kentin sınır çizgisi olarak gerçek ekonomik ve demografik şekillerin dikkate alınmaması olduğunu kabul ediyorlar. Diğer bir deyişle, banliyöde oturan biri trenle her gün şehir merkezine çalışmak için gidip geliyorsa o kişi şehrin bir parçasıdır.
Dünya Bankası’nın Kentsel Program Başkanı Sameh Wahba, “Eğer her ülkenin kendi kırsal ve kentsel sınırlarını tanımlamasına izin verirseniz karşılaştırılabilirlik adına bir ölçütünüz olmaz. Tutarlı bir tanım, uluslararası anlaşmalarda sürdürülebilir kentlerin teşvik edilmesi için politikacılara küresel düzeyde yardım edecektir.” dedi.
Mısır’ın Gerçekle Uymayan Yüksek Eşiği, Kağıt Üzerinde İddialar Yarattı.
Kentsel ve Bölgesel Kalkınma için Küresel Direktör olan Wahba, (resmi kaynaklara göre) “Mısır 1986 ‘dan bugüne kadar yüzde 43 oranında kentsel ve bu değişmedi.” dedi.
Wahba, Dünya Bankası’na katılmadan önce, o zamanın en son haritasına göre Kahire dışında bir köyü incelemek için şehir planlama stüdyosuna liderlik etti. Ekip, 275.000 kişilik bir şehir buldular ancak Wahba, yetkili makam ve mercilerin yerleşimin resmi olarak “kırsal” kalması için mali bir motivasyona sahip olduklarını söyledi.
“Bir bölgeyi şehir olarak sınıflandırdığınız an oraya bir mahkeme ve bir karakol koymanız gerekiyor. Bunlar hükümet için mali harcamalar.”
Uydu Görüntüleri
Avrupa Komisyonu’nun tanımına göre, en az 50.000 kişi ve kilometrekare başına 1.500 nüfus yoğunluğuna sahip olan herhangi bir bitişik alan kent merkezidir. En az 5,000 kişi ve kilometrekare başına 300 nüfus yoğunluğuna sahip herhangi bir alan kentsel küme olarak sınıflandırılır. Kırsal alanlar ise kilometrekare başına 300 kişiden az olanlar olarak sınıflandırılıyor.
New York Üniversitesi tanımına göre ki ayrıca BM-Habitat ve Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü tarafından yapılan araştırmalar sonucunda bildirilen bu rapor, bir kentin neyi oluşturduğuna ilişkin kriterlerinin bir parçası olarak bir yapı stoku ölçümü de içeriyor.
Eğer 900 metrekarelik bir parselin en az yüzde 25’lik kısmı meskun alan ise araştırmacılar orayı şehrin bir parçası olarak kabul ediyor. Bu tanım da her zaman kabul edilmeyebilir. Örnek vermek gerekirse; birkaç binaya sahip olan bir madencilik kampı bir şehir olarak nitelendirilemez.
Lamson-Hall, bir şehir insanların yoğunlaşmasını temsil eder ancak aynı zamanda bir sermaye yoğunluğunu ve kısmen de olsa sabit bina stoklarını temsil ettiğini belirtiyor. Dijkstra ise ülkelerin farklı nüfus eşiklerine ek olarak bir alanı kent olarak tanımlamak için katedral bulunması gibi bazı gizemli kriterleri baz aldığını söylüyor.
Washington merkezli olan World Resources Institute’teki Şehirleri Araştırma Direktörü Anjali Mahendra, insan yerleşmelerinin nüfus yoğunluğunu yakalayan uydu görüntülerinin ve rakamların araştırmacılar şehirleri ziyaret edene kadar tüm gerçeği gösteremeyebileceği konusunda uyarıda bulundu. Mahendra son olarak şunları ekledi;
“Bu çalışma, önemli bir nihai hedefe doğru ilerleyen erken aşamalardaki çok değerli bir alıştırma. Ancak bu ‘tanımın’ gerçekten değere sahip olabilmesi için daha bir çok şeyin yapılması gerekiyor.”