idemahaber olarak Türkiye’nin köklü sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını daha yakından incelemek için röportajlar serisine başladık.
Bu röportajların ilkini 1974 yılından bu yana Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde kalıcı eserleri, sosyal ve kültürel alandaki çalışmalarıyla bilinen Hacı Ömer Sabancı Vakfı ile gerçekleştiriyoruz.
Sabancı Vakfı, merhum Hacı Ömer Sabancı’nın “Bu Topraklardan Kazandıklarımızı Bu Toprakların İnsanlarıyla Paylaşmak…” ilkesini benimseyen Sabancı kardeşler tarafından hayır işlerini düzenli bir şekilde yürütebilmek amacıyla 1974 yılında kuruldu.
O yıldan bu yana Türkiye’nin 78 yerleşim yerinde 120 Kalıcı Eser hayata geçiren Vakıf, üniversite öğrencilerine 44.000’nin üzerinde burs sağladı. Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaptıkları sosyal fayda içeren çalışmalarıyla 160 Fark Yaratan’ı destekledi. Sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen 125 projeye hibe verdi.
Buna benzer bir çok başarı ve çalışmalara imza atan Sabancı Vakfı’nın çalışmalarıyla ilgili Programlar ve Uluslararası İlişkiler Direktörü Rana Kotan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Merhaba Rana Hanım, Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Neler yapıyorsunuz?
-Merhabalar, yaklaşık 4,5 yıldır Sabancı Vakfı’nda çalışıyorum. Onun öncesinde uzunca bir süre finans alanında çalıştım. İşletme okuduktan sonra Amerika’da finans alanında master yaptım. Döndükten sonra bir süre yabancı bir yatırım bankasında ve Sabancı Holding’te çalıştım, daha sonra Vakfa geçtim. Kariyerimi farklı bir yöne çevirdim, çünkü bireylerin hayatına daha fazla dokunan işler yapmak istiyordum. Vakıftaki görevimde haklardan eşit yararlanmak için mücadele eden farklı kesimlerle çalışıyorum ve toplumun gelişmesine katkıda bulunduğumu hissediyorum. Holding’te çalışırken aynı binada bir kaç kat yukarıdaki ofisteydim, ama Vakfın bu kadar sivil toplumu güçlendiren ve besleyen bir rolü olduğunu bilmiyordum. Buraya geldikten sonra anladım ki Sabancı Vakfı Türkiye’de filantropinin gelişmesini sağlayan ana oyunculardan biri, dolayısıyla burada olmak beni mutlu ediyor ve gururlandırıyor.
1974 yılından bu yana vakfınız eğitim, kültür-sanat ve sosyal değişim alanlarında gerçekleştirdiği projeler, sağladığı fonlar ve desteklerle toplumu ilgilendiren her alanda kalkınmaya destek oluyor. Vakfınızın hedeflerini ve üstlendiği misyonu kısaca anlatabilir misiniz?
-Sabancı Vakfı, 1974 yılında Adana’da kurulan bir Vakıf. 2016 yılına kadar, 30 yılı aşkın bir süre, Adana’da faaliyet gösterdi. Bu dönemde “toplumla paylaşmak” misyonu çerçevesinde kalıcı eserler, ödüller, kültür-sanat destekleri gibi çalışmalara odaklanıldı.
2006 yılına gelindiğinde merkez ofis İstanbul’a taşındı ve çalışmaları daha öteye taşıyabilmek amacıyla kapsamlı bir strateji çalışması yapıldı. Dünyada hayırseverlik alanında yapılan iyi örnekler incelendi. Arama Konferansları ve çeşitli toplantılar aracılığıyla uzmanlarla değerlendirmeler yapıldı ve sonucunda Vakıf yeni bir misyon kazandı. Biz bu misyonu “toplumsal sorunlara eğilmek” olarak adlandırıyoruz. Toplumsal sorunlara eğilmek, bu sorunların köküne inen çalışmalar yapanları hibe vererek ve işbirlikleri yaparak desteklemek demek. Bu Vakıf için yeni bir yaklaşımdı. Türkiye’de sivil topluma hibe vermeyi başlatan ilk aile vakfı Sabancı Vakfı oldu. 2007 yılında başlayan bu yolculuk Vakıf için bir dönüm noktasıydı.
O zamandan bugüne geçen 10 yıllık süre içerisinde sosyal değişimi desteklemek için farklı programlar ve yöntemler uyguladık. Sivil toplum kuruluşlarına hibe vermek, bireysel ve kurumsal fark yaratanları desteklemek, filantropi semineriyle tecrübe paylaşmak, iş birlikleri yapmak gibi. Ayrıca uluslararası alanda da pek çok çalışma ve işbirlikleri yürüttük. Geçen sene, gerek Vakfın tüm çalışmaları gerekse son 10 yıllık dönemi değerlendirmek üzere tekrar bir strateji çalışması yapıldı. 165 kişinin destek verdiği, çeşitli odak gruplarının yer aldığı bir süreç sonucunda önümüzdeki dönem yeni stratejilerimizi hayata geçirdik.
Strateji çalışması sırasında vizyonumuzu ve misyonumuzu da gözden geçirdik. Toplumda tüm bireyler ekonomik ve sosyal hayata ayrımcılık olmaksızın, eşit ve tam katılım gösteremediğinden hareketle, vizyonumuzu “bütün bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum” olarak belirledik. Çünkü yazılı bir takım haklara sahip olmakla birlikte, bir çok birey bu haklardan tam anlamıyla yararlanamıyor ve bir çok sorunun kökeninde de haklardan eşit olarak yararlanamamak yatıyor. Dolayısıyla biz aslında toplumda bütün bireylerin haklarından eşit yararlanması için çalışıyoruz. Bunun için ne yapıyorsunuz derseniz misyonumuzu da şöyle tanımladık: “Türkiye’de eğitime, kültüre ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak ve bireylerin hayatında fark yaratmak”. Bizim üç tane temel faaliyet alanımız var. Bu temel faaliyet alanları eğitim, kültür sanat ve sosyal değişim diye tanımladığımız sivil toplum çalışmalarının en temel konularını içeriyor.
Sabancı Vakfı kültürel ve kültürel kalkınma alanında ne gibi çalışmalar yapıyor?
-Kültür-sanat, Vakfımızın ilk kuruluşundan bu yana en önemli faaliyet alanlarından bir tanesi. Toplumun her kesimine kültür-sanatın ulaşması gerektiğini düşünüyoruz, bu yüzden de öncelikle sanat her yere ulaşabilsin diye kalıcı eser yatırımı yaptık.
Örneğin; kültür merkezleri, tiyatrolar, müzeler, çok sayıda Türkiye çapında kalıcı eserimiz var, bu şekilde her bölgede sanatı daha geniş kitleler için erişilebilir kılmak istedik. Yine, çocuklar tiyatroya erişebilsin diye Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu’nu 8 yıl boyunca destekledik. Bunların dışında halk dansları yarışmasını 20 yıl destekledik. 19 yıldır Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’ni düzenliyoruz. 10 yıldır Uluslararası Ankara Müzik Festivali’ni destekliyoruz. Ayrıca Metropolis Antik Kazıları ve Türkiye Filarmoni Orkestrası’na da desteklerimiz devam ediyor.
Bir de geçen sene hayata geçirdiğimiz Kısa Film Yarışması’ndan bahsedeyim. Bu aslında sanatı kullanarak sosyal konularda farkındalık yaratmayı hedeflediğimiz bir program. “Kısa Film Uzun Etki” adını verdiğimiz yarışmanın geçen seneki teması “mülteci kadınlar”dı. Genç sanatçılar bu meseleyi yaratıcı bir şekilde ele aldılar, derinden düşündüren filmlerle başvurdular. Bu seneki konumuz da “çocuk işçiler”. Dolayısıyla insanları düşündürmek ve sosyal meseleleri konuşulur hale getirmek için sanat çok önemli bir araç.
Hibede de sanatı kullanıyoruz. Birkaç örnek vermem gerekirse, Van’da yapılan bir resim yarışmasıyla erken yaşta evlilikler konusunda çocuklarda farkındalık yaratıldı. Mum gibi eriyen bir gelin, hayalleri olan kızı aşağı çeken gelinlik gibi resimler dereceye girdi. Bir de Mardin’de bir bez bebek yapma projesi vardı, burada da kadınlar yaşadıkları şiddeti kendini saçından asan bebek veya kocasından şiddet görmüş bebek figürleri ile ifade ettiler. Sanatı çalışmalarımızın her alanına entegre etmeye çalışıyoruz.
Göç ve mültecilerle ilgili bir çalışmanız var mı?
-Şimdiye kadar olmadı, çünkü biz hep kadın, genç ve engelliler alanında çalışıyorduk, dolayısıyla mülteciler ve göç konusu tam alanımıza girmiyordu. Ama yaptığımız strateji çalışması sonrasında bu konuyu da odak alanımız olarak belirledik. Kalıcı etki yaratmak için seçtiğimiz tematik alanlardan bir tanesi de mülteci hakları oldu.
Mülteciler konusunda küçük bir pilot çalışmayla başlayıp iyi bir model oluşturabilirsek sonrasında bunu başka bölgelere yaymak gibi fikirlerimiz var. Bu belki bir mahalle çalışması şeklinde olabilir. Aynı mahallede oturan Türkiyeli ve Suriyeli vatandaşların komşuluk ilişkileri geliştirmesine destek olmak istiyoruz. Böylece küçük çaplı bir entegrasyon modeli yaratabiliriz. Planlama aşamasındayız şu anda.
Gençler ve öğrencilere yönelik faaliyetleriniz ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
-Öğrencilere ve gençler için yaptığımız en büyük yatırım Sabancı Üniversitesi. Üniversitemiz son derece yenilikçi ve kaliteli bir eğitim anlayışı getirdi Türkiye’ye. Bunun dışında gençleri burs ve ödüllerle teşvik ediyoruz ve destekliyoruz. 43 yılda 44 binin üzerinde burs verdik. Her yıl yaklaşık 1.500 öğrenci bizden burs alıyor. 9 ay süreyle nakit ödeme yapılıyor ve burslarımız karşılıksız olarak sağlanıyor.
4 tane farklı bursumuz var bunlar; Üniversiteye Giriş Bursu, Sabancı Vakfı Vista bursu (turizm otel işletmeciliği okuyanlara yönelik), Kalkınmada Öncelikli İller Bursu (Vakfın belirlediği 15 ilde doğan ve orta öğretimi burada okumuş başarılı öğrencilere veriliyor) ve Engelli Öğrenciler Bursu (görme, ortopedik ve işitme engelli öğrencilere veriliyor). Burs verilecek öğrencileri üniversiteler seçerek bize yolluyor ve biz de burs ödemelerini başlatıyoruz.
Ödüller de başarıya bağlı olarak veriliyor. Eğitim alanında Sakıp Sabancı Eğitim Ödülü ve Dilek Sabancı Eğitim Ödülü veriliyor.
Sanat alanında da bir kaç farklı ödül veriliyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar fakültesinde Resim, Heykel ve Geleneksel Türk Sanatları bölümlerinden ilk üç derece ile mezun olan 9 öğrenciye Sakıp Sabancı Sanat Ödülü veriliyor. Tiyatronun gelişmesine katkıda bulunmuş olan bir ustaya her yıl Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü veriliyor. Ayrıca geçen sene bir de kısa film yarışması oluşturduk, orada da kazanan ilk üç kişiye maddi ödüller veriliyor.
Spor alanında Sakıp Sabancı Spor Ödülleri, dört yılda bir düzenlenen olimpiyat oyunlarında, engelliler (paralimpik) olimpiyat oyunlarında ve özel olimpiyatlar dünya yaz oyunlarında (Special Olympics) altın madalya kazanan sporculara veriliyor.
Burs ve ödüllerin yanı sıra hibe programında da hedef kitlemizin bir tanesi gençler, dolayısıyla gençlerin katılımı ve güçlendirilmesiyle ilgili projelere hibe desteği veriyoruz.
Yeni dönemde geliştirdiğiniz Mor Sertifika’yla neyi amaçlıyorsunuz?
-Mor Sertifika aslında yeni bir program değil. Geçmişte 10 yıl boyunca yürüttüğümüz Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı’nın bir parçasıydı. Şimdi Ortak Program bitti ve Mor Sertifika’yı bağımsız olarak yürütüyoruz.
Birleşmiş Milletler Ortak Programı’ndan biraz bahsetmem gerekirse, 17 ilde uygulanan bu programla birlikte, ilk defa yerelde toplumsal cinsiyet eşitliği kamunun ve sivil toplumun odağına oturdu diyebiliriz. Çok katılımlı bir süreç yürütüldü; BM birimleri, Bakanlıklar, Sabancı Üniversitesi’nin içinde olduğu kapsamlı bir programdı. Mor Sertifika, bu programın bir bileşeni olarak 10 yıl uygulandı. Sabancı Üniversitesi akademisyenleri bir hafta boyunca program illerinden gelen lise öğretmenlerine toplumsal cinsiyet eğitimi verdi. Amaç, öğretmenin toplumsal cinsiyet bakış açısı kazanmasını ve okuluna döndüğünde öğrencileriyle ders içi ve ders dışı faaliyetlerle bu konuyu ele almasını ve bir takım aktiviteler yapmasını sağlamaktı. Aslında değişim öğretmenlerin kendisinde başlıyordu. Biz bu programın çok etkili olduğunu gözlemledik. Bu yüzden Birleşmiş Milletler Ortak Programı 2015 yılında bitince Mor Sertifika’yı bağımsız olarak devam ettirmeye karar verdik. Bunu yaparken kapsamı da genişlettik, çünkü sadece lise öğretmenlerine müdahale yapmak yeterli olmuyordu, eğitimin diğer kademelerine de dokunmak istedik.
Bu amaçla Sabancı Üniversitesi ve Bilgi Üniversitesi akademisyenleri birlikte programlar oluşturdu. Bilgi Üniversitesi’nin ÇOÇA (Çocuk Çalışmaları Birimi) ve SEÇBİR (Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi) birimi çocuk ve gençlik çalışmalarında önemli bir tecrübeye sahip. İki üniversitenin işbirliğinde, son 2 senedir eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarına toplumsal cinsiyet eğitim programı uygulanıyor. 2016’da 28 tane, 2017’de de 33 tane eğitim fakültesi öğrencisi sertifika aldı. Bu uygulama aslında çok etkili oluyor çünkü genç öğretmen adaylarına gitmek daha etkili oluyor. Bunun dışında yine SEÇBİR ve ÇOÇA ile birlikte orta okul ve üniversite öğrencileri ile birlikte yaptığımız çalışmalar var. ÇOÇA’nın geliştirdiği bir kutu oyunu olan “Neden Olmasın?” çeşitli devlet okullarında ve özel okullarda oynatılıyor, bu sayede çocuklarda toplumsal cinsiyet konusunda farkındalık yaratılmış oluyor.
Lise öğretmenleri ile çalışmalar bir yandan devam ederken, diğer yandan eğitim fakülteleri, orta okul ve üniversite öğrencileri ile ilkokul öğretmenleriyle materyal geliştirme programı yaptık. Sonuç olarak eğitimin her kademesine dokunduğumuz bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz.
Peki Kadınlar ve Kız çocuklarıyla ilgili çalışmalarınız ne durumda ?
-Biraz evvel bahsettiğim Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarınınİnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı, yerelde toplumsal cinsiyet ve kadın haklarının iyileştirilmesi ile ilgili önemli bir çalışmamız. Önce onunla ilgili bilgi vereyim.
Bu program ile 17 ilde düzenlenen çalışmalarda kamu birimlerinde eşitlik birimleri kuruldu, yerel eşitlik eylem planları hazırlandı. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme çalışmaları başladı. Belediye hizmetleri kadına ve erkek ihtiyaçlarına göre planlandı. Bir park yapılırken örneğin emziren kadın veya çocuklu kadının ihtiyaçları dikkate alındı. Veya ışıklandırma planlanırken kadınların daha fazla yürüdüğü sokaklara öncelik verildi. Bazı belediyelerde erkek mesleği gibi algılanan mesleklerde kadınlar istihdam edilmeye başlandı, örneğin ilk kez kadın otobüs şoförleri ve vatmanlar işe alındı. Kadınların daha fazla hizmet alması sağlandı, kültür-sanat, sağlık taraması gibi hizmetlere erişimleri arttı. Ortak Programın sonunda, eşitlik birimleri ve yerel eşitlik planlarının tüm Türkiye’ye yayılması amacıyla İçişleri Bakanlığı tarafından bir genelge yayımlandı.
Yereldeki kadın STK’ların güçlendirilmesi amacıyla bir hibe programı tasarlandı ve uygulandı. Bunlar küçük hibeler olmasına rağmen yerel kapasitenin gelişmesine çok büyük katkıları olduğu uzmanlar tarafından raporlandı. Bazı sivil toplum kuruluşları, platformlar kurarak kamunun yaptığı harcamaları izlemeye başladı. Dolayısıyla kadın konusunda yapılan çalışmaların arttığını gözlemledik. Bu program kadın alanında yaptığımız çalışmaların en önemlilerinden biriydi.
Birleşmiş Milletler Ortak Programı dışında biraz da hibe programından bahsedersek; kadın, genç, ve engelli alanlarında verdiğimiz hibelerle sivil toplum kuruluşlarına önemli destekler sağladığımızı belirtmek gerekir. Kadın alanında pek çok farklı projeyi desteklerken, özellikle “erken yaşta yapılan evlilikler” konusuna odaklanmayı istedik, çünkü aslında bu alanda çalışma yaptığımızda eğitim, sağlık ve istihdam gibi çok fazla alana dokunuyoruz.
Bu alanda yerel, ulusal ve küresel olmak üzere bütüncül çalışmalar yaptık. Önce ulusal bir çalışmayla başladık, 54 şehre gidilip oradaki halkla, özellikle kadınlarla görüşüldü, 54 bin imza toplanarak evlenme yaşının 18’e çıkarılması için lobi yapıldı ve bu sayede medyanın gündemine bu konuyu taşındı. Daha sonra kurulmasını desteklediğimiz “Çocuk Evliliğine Hayır Ulusal Platformu” sayesinde bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, sağlık kuruluşları, avukatlar ve bu alanda çalışmak isteyen STK’lar bir araya geldi. Türkiye’de çocuk gelin vakaları olduğunda platform olarak ses çıkartmanın çok daha büyük etkisi oluyor, bu örnekte de öyle oldu. Ulusalda yaptığımız çalışmalar bu şekilde devam ediyor.
Bunun haricinde, Sezen Aksu’nun sözlerini yazdığı ve bestelediği, Sertap Erener’in seslendirdiği “Kız Leyla” şarkısını ve Çağan Irmak’ın çektiği klipi yaygınlaştırarak erken yaşta evlilikler konusunda ulusal bir farkındalık çalışması olarak kullandık.
Yereldeki çalışmalara da destek oluyoruz, çünkü yereli desteklemek önemli. Hibe verdiğimiz kurumlar köylerde hane ziyaretleri ve bilinçlendirme çalışmaları yaptılar. Kuaförlerle ve gelinlikçilerle iş birliği yapılarak yerel halkı harekete geçirdiler. Kuaförler “çocuk gelin başı yapmıyorum” kampanyası yaptılar. Ayrıca yine yerelde kız çocuklarını ve öğretmenleri güçlendirme çalışmaları yapıldı, bu sayede evlendirilmek üzere okuldan alınan bazı kız çocukları okula geri döndürülebildi.
Bir de yine bu alanda yaptığımız küresel çalışmalar var. Güler Sabancı bu alandaki çalışmaları nedeniyle Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü aldı. Güler Hanım aynı zamanda bir de taahhütte bulundu. Bu taahhüdün adı “Aydın Gelecekler için Türkiye ve Dünyadaki Çocuk Evlilikleri Geleneğine Son Vermek”. Biz Türkiye’de erken yaşta evlilikler ile ilgili çalışmalara devam edeceğiz ve küresel-yerel-ulusal çalışmalarda rol alacağız, yani bu meseleyle ilgili aktif olarak çalışacağız. 2013 yılında uluslararası bir çalışmaya ev sahipliği yaptık, burada da “Girls Not Brides” isimli platformla birlikte dünyadan bir çok sivil toplum kuruluşunu Türkiye’de ağırladık. Kadın alanındaki çalışmalarımız genel olarak bu şekilde.
Şirket çalışanları vakıf çalışmalarında yer alıyor mu?
-Sabancı Holding çalışanlarını kapsayan Sabancı Gönüllüleri projesini başlattık. Bu projeyi Vakıf, Holding ve Üniversite birlikte tasarladık. Bu projenin iki ayağı var. Bir tanesi tüm çalışanların aldığı online bir toplumsal cinsiyet eğitimi. Diğeri ise sosyal sorumluluk alanında duyarlı ve lider çalışanlardan oluşan grupların sosyal sorumluluk projeleri.
Aslında Holding bünyesinde çalışan çok fazla duyarlı insan var, ama bizim onları bir Vakıf projesine katmamızdansa onların kendi bölgelerinde gördükleri bir projeyle ilgili harekete geçip bir şeyler yapmaları daha değerli.
Sabancı Gönüllüleri koordinatörü, bütün gönüllü ekipleri koordine ediyor ve onlara ihtiyaç duydukları desteği sağlıyor.
Engellileri sadece burs kapsamında mı destekliyorsunuz?
-Engellileri farklı programlarla destekliyoruz. Hibe programı, Fark Yaratanlar, kalıcı eserler, burslar ve uluslararası ilişkiler çalışmalarımızın içinde engellilik konusu hep odak noktalarından biri oldu.
Hibe programımızda engellilerle ilgili 23 projeyi destekledik. Ayrıca sivil toplumda engelli alanının gelişmesine büyük katkılarımız oldu. İlk hibe vermeye başladığımızda engelli STK’ların büyük bir kısmı yardım temelli çalışıyorlardı. Tabii toplumun engelli algısı da hep acıma üzerineydi. Biz yaklaşık 10 yıldır bu alanda çalışan hak temelli STK’ları destekleyerek onların büyümesine ve gelişmesine, önemli çalışmalar yapmalarına katkı sağladık. Bu destekler sayesinde kurumlar gelişti, güçlendi ve hatta kamunun danıştığı danışman statüsüne ulaşanlar oldu. Örneğin uzun süre desteklediğimiz Toplumsal Haklar ve Araştırımalar Derneği (TOHAD), Birleşmiş Milletler’in bilgi ve görüş talep ettiği uzman STK’lar listesine girdi.
Bunun haricinde Fark Yaratanlarımız arasında 10 tanesi engellilik alanında çalışıyor. Kalıcı eserlerimiz arasında engelli odaklı olanlar var (Metin Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi, Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu, vb). Engellilere yönelik burs ve ödül programlarımız var. Son olarak uluslararası çalışmalarımız var. Avrupa Vakıflar Merkezi çatısı altında kurulan Engellilerin İnsan Hakları Avrupa Vakıflar Konsorsiyumu’nun tek Türk üyesiyiz ve bu alanda çalışan yabancı vakıfları işbirliği yapıyoruz.
Fark Yaratanlar’dan bahseder misiniz?
-Toplumda, çevresindeki sorunlar karşısında duyarsız kalmayan, onlara çözüm üretmek için harekete geçen insanlar var. Vakıf olarak biz de bu kişilerin öykülerini ve çalışmalarını görünür kılmak ve daha duyarlı ve aktif vatandaş olmayı teşvik etmek istedik. Bu şekilde “Fark Yaratanlar” programını Cüneyt Özdemir ile birlikte hayata geçirdik. Fark Yaratanlar bir başvuru sonrasında Danışma Kurulu tarafından seçiliyor ve kısa videoları hazırlanarak sosyal medyada ve televizyonda CNN Türk programında paylaşılıyor. 8. sezonu bitirdik, 9’a hazırlanıyoruz. 160 Fark Yaratanımız, 250 bin sosyal medya takipçimiz ve sosyal değişim heyecanıyla dolu büyük bir topluluğumuz var. Farklılıkları barındıran ve çeşitliliğin zenginleştirdiği bir grup bu. Fark Yaratanlar topluma ilham veren, önemli bir program. Biz iletişim desteği vermeye ve zaman zaman atölye ve buluşmalar düzenleyerek kapasite gelişimini desteklemeye devam edeceğiz.
Son olarak değinmek istediğiniz bir konu var mı ?
-Geleceğe dönük planlarımızdan çok kısa bahsedebilirim. Biz son 10 yılda hibe çalışmaları ve işbirlikleriyle sivil toplumun sorunlara çözüm üretebileceği, kaynak ve kapasite olarak gelişebileceği bir destek sunmaya çalıştık. Bunu yaparken edindiğimiz tecrübeler, ihtiyaçları daha iyi anlamamızı sağladı. Şimdi yeni adımlar atmak ve yaratılan etkinin daha kalıcı olması için çalışacağız. Bunun için hibe programımızda bazı değişiklikler yapıyoruz. Mülteci hakları, engelliler, erken yaşta evlilikler ve öğretmenlerin güçlendirilmesi gibi alanlarda daha derin ve odaklı çalışmalar yapacağız. Aynı zamanda eğitim alanında çalışan küçük kurumları da desteklemeyi hedefliyoruz.
Röportaj için çok teşekkürler.