IDEMA Fellowları’ndan IDS, Sussex Üniversitesi’nde Kalkınma Çalışmaları alanında Yüksek Lisans eğitimini yürütmekte olan Furkan Mutluol, San Francisco’daki evsizlik sorununun üzerine IDEMAHABER için yazdı.
Kaliforniya eyaleti bağımsız bir ülke olsaydı dünyanın en büyük beş ekonomisinden birine sahip olacaktı. San Francisco bu eyalet içerisinde konumlanmış olan, parlak ekonomisiyle birçok girişime ve milyar dolarlık ticari hacme sahip teknoloji şirketine ev sahipliği yapan ve kişi başına düşen gelir seviyesine bakıldığında refah seviyesi oldukça yüksek bir şehir. Ancak şehrin görünmeyen yüzünde, insana yakışandan uzak bir yaşam süren evsizler ağır yoksullukla mücadele ediyor. San Francisco’da evsizlik sorununu ele alan bu yazı; ekonomik gelişmişliğin eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığını, farklı eşitsizliklerin birbirlerini pekiştirme biçimlerini ve gelişmiş olan şehirlerde bile kalkınma perspektifine olan ihtiyacı ortaya koyuyor.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, 2019 yılının Ağustos ayında gerçekleştirdiği bir konuşmada ülke genelinde devam eden evsizlik sorununu gündeme getirdi. Trump konuşmasında evsizlik sorununu ülkenin itibarını düşüren bir kara leke ve utanç sebebi olarak nitelendirdi ve batı yakasının refah seviyesi en yüksek şehirlerinden biri olan San Francisco’daki durumu içler acısı olarak adlandırdı. Gündelik siyasetin tartışma malzemesi olarak sunulan bu sorun bir kalkınma vakası olmakla birlikte, birçok eşitsizlik biçiminin hayat bulmuş hali. Kalkınma literatüründe kesişen eşitsizlikler (intersecting inequalities) olarak geçen kavramsal çerçeve, farklı eşitsizlik biçimlerinin birbiriyle olan ilişkilerini, karşılıklı olarak konumlarını güçlendirme biçimlerini ve var olan sorunları derinleştirme yöntemlerini belirtmek için kullanılıyor.
San Francisco özelinde evsizlik krizinin merak uyandıran bir konu olmasının sebebi, şehrin kişi başına düşen gelir ve gayri safi hasıla bakımından dünyada en yüksek refah seviyelerinden birine sahip olmasına rağmen sorunun 1970’lerin başından beri çözülemiyor olması. Girişimciler tarafından fırsatlar şehri olarak nitelendirilen ve yüksek gelir getiren istihdam olanakları sunan San Francisco’da evsiz topluluğuna dahil olan bireyler insan itibarına yakışan biçimden uzak bir hayat sürüyorlar. Evsizlikle ve ağır yoksullukla mücadele eden bireyler, şehrin sunduğu refah seviyesinden ve fırsatlardan eşit şekilde faydalanamıyorlar. Dolayısıyla, San Francisco’daki evsizlik krizi sadece ekonomik vaka olmanın ötesinde birçok eşitsizlik biçiminin kesişmesi ile ortaya çıkan karmaşık bir kalkınma sorunu.
Unesco ve Sussex Üniversitesi bünyesinde konumlanmış Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü’nün (IDS) iş birliği içerisinde yayımladığı Eşitsizlikler Üzerine Dünya Sosyal Bilimler Raporu 2016’da karşılıklı etkileşim içerisinde olan eşitsizlik biçimlerinin varlığı bütünsel olarak kabul edilmiştir. Raporda karmaşık kalkınma problemlerinin ve belirsizliklerin hüküm sürdüğü küresel sistemde çok boyutlu yaklaşıma olan ihtiyacın altı çiziliyor ve ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, çevresel, mekansal ve bilgi eşitsizliği başlıkları altında yedi adet eşitsizlik biçimi tanımlanıyor. San Francisco bağlamında ele alındığında ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizlik mercekleri vakanın analizi açısından ön plana çıkıyor:
- Ekonomik Eşitsizlik: Gelir düzeyleri, varlıklar, servet ve sermaye ile istihdamdaki eşitsizlikler dahil yaşam standartları arasındaki farklılıkları ifade eder. San Francisco bağlamında konut fiyatları, iş kayıpları, istihdam ve düşük gelirle ilgili olduğu için oldukça önemli.
- Sosyal Eşitsizlik:Nüfus içerisindeki farklı sınıfların arasındaki sosyal statü farklarını ifade eder. Evsizlerin sosyal katmandaki statüsü ve sonuçları, bu vakada analiz edilmesi gereken bir unsur.
- Kültürel Eşitsizlik: Etnik, cinsiyet, dini vb. temellerde ayrımcılığı kapsamaktadır. Kültürel gerekçelere ve tarihi uygulamalara dayandırılmaktadır. Bireylerin etnik kökenleri ve sosyal konumları nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldıkları ve sorunun normalleştirildiği görülmekte.
San Francisco’daki Evsizlik Sorunun Güncel Sebepleri
Amerika’da evsizlik sorununun ülkenin çözmekte zorlandığı kalkınma problemlerinden birisi olduğunu ve özellikle kıyı bölgelerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Trump yönetimine bağlı Ekonomik Danışmanlar Konseyi tarafından 2019’un sonunda yayımlanan Amerika’da Evsizliğin Durumu isimli raporda ülke genelinde 500 milyonun üzerinde evsiz bulunduğu ve barınaksız (unsheltered) olarak nitelendirilen evsizlerin yüzde 47’sinin Kaliforniya eyaletinde olduğu belirtilmiştir. Barınak yoksunu olarak nitelendirilen evsizlik açısından en yüksek rakamlara sahip olan beş şehirden dördü Kaliforniya’da yer alıyor. San Francisco’da gerçekleştirilen güncel sayımlara göre 8.011 kişinin hayatlarını evsiz olarak sürdürdükleri, bunların arasından yüzde 65’lik oran ile 5.180 kişinin barınaksız (unsheltered) olduğu bilgisi paylaşılıyor. Bu yüzden San Francisco barınaksız evsizlik kategorisinde dört şehir arasından birinci sıraya yerleşiyor. Konsey tarafından hazırlanan raporda ülke genelinde yaşanan krizin altında yatan sebepler irdeleniyor ve sorunun çözümüne yönelik potansiyel öneriler getirilmeye çalışılıyor. Evsizlik krizinin temel sebebi olarak aşağıda belirtilen dört sebep gösterilmekte:
- Pazarın Aşırı Düzenlenmesinden Dolayı Yüksek Ev Fiyatları
- Sokakta Uyumak için Uygun Şartlar ve Tolere Edilebilirlik
- Evsiz Barınaklarının Tedarik Edilmesi
- Bireylerin Karakteristik Özellikleri/Yapıları
Ekonomik Danışmanlar Konseyi tarafından belirtilen nedenlerin detaylarının değerlendirilmesini, konunun kesişen eşitsizlikler bağlamında anlaşılması açısından oldukça önemli buluyorum. Evsizliğin sebebi olarak belirtilen ilk neden yüksek ev fiyatları. Pazarın sıkı biçimde düzenlenmesi yeni inşaatların yapılmasını engelliyor ve konut sayısında eksikliğe ve emlak fiyatlarının artışına neden oluyor. Raporda emlak piyasasının serbestleştirilmesi ile San Francisco’daki evsizlik sorunun % 54 azalacağı öngörülüyor. Rapordan bağımsız olarak bakıldığında, ev fiyatlarının keskin bir şekilde artmasındaki bir diğer sebep, San Francisco’ya taşınan bireylerin meslekleri ve gelir seviyeleri nedeniyle sosyal statülerinin yüksek olması. Yukarıda belirttiğim teknoloji temelli işlerde ve girişimlerde istihdamın artması sonucunda San Francisco’daki emlak talebi artmış ve SOMA gibi revaçta olan bölgelerde kiralar % 50’nin üzerine yükselmiştir. Kaliforniya Üniversitesi Berkeley tarafından yürütülen bir çalışmada 2018 senesinin ilk çeyreğinde iki yatak odalı bir dairenin aylık kirası 4.300 dolar olarak belirtmiştir. Buradan yola çıkarak, saatlik asgari ücretin 15 dolar seviyesinde olduğu şehirde ortalama 60 saat çalışan bir işçinin ev kiralaması olanaksız.
İkinci olarak, sokaklarda uyumanın tolere edilebilirliğini belirleyen önemli bir etken olarak iklim gösterilmiş. Bir şehrin hava şartları bakımından dondurucu soğuklara ev sahipliği yapmıyorsa, göreceli olarak sokakta uyumaya daha elverişli olduğu varsayımı yapılmış. Raporda daha ılıman iklimli eyaletlerde (Kaliforniya gibi) evsizlik oranının yüksek olduğu belirtilmiş. Dolayısıyla yüksek kira bedellerini karşılayamayan bireyler için San Francisco sokaklarının elverişli bir yaşam alanı haline gelmiş durumda olduğu söylenebilir.
Evsizliğin diğer bir sebebi, temin edilen barınakların yüksek kira bedellerini karşılayamayanlar için kabul edilebilir nitelikte olmasına bağlanmış. Ancak barınakların temin edilmesi evsizlik sorununu daha karmaşık bir problem haline getiriyor. Evsizlere daha kaliteli barınak tesis edilmesi bireylerin yaşam kalitesini yükseltiyor ve sorundan mağdur olan bireylere nispeten daha yaşanılabilir şartlar sunuyor. Ancak barınak temin edilmesinden dolayı ev – en azından bir oda– kiralamaktan cayan kitle evsiz rakamlarını olumsuz yönde etkiliyor.
Son olarak, evsizlik probleminin ana sebeplerinden bir diğeri kişilerin şahsi özellikleri ile ilişkilendiriliyor. San Francisco’da yürütülen bir saha araştırması evsizlerin yaklaşık beşte birinin alkol veya uyuşturucu bağımlılığı sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Buna paralel olarak konseyin yayınladığı raporda ‘akıl hastalığı olan, madde kullanımı sorunu olan, düşük gelir grubuna mensup ve sosyal bağları zayıf’ olan bireylerin evsiz olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunun altı çiziliyor. Evsiz bireylerin, bağımlılık ve uygunsuz davranışla özdeşleştirilmesi problem teşkil eden bir yaklaşım olup, ağır yoksullukla mücadele eden bu grubun fırsatlardan yararlanma eşitliğini ortadan kaldırıyor.
Konsey tarafından yayımlanan rapor incelendiğinde ‘ırk’ ve ‘ırkçılık’ kelimelerine yer verilmediğini görüyoruz. Evsizlik konusunda uzman kişiler tarafından yürütülen bir çalışmada bu terimlerin kullanılmaması bir rastlantı sonucu değil. 2019 Evsiz Sayımı ve Anketleri Kapsayıcı Raporu, gizlenmeye çalışılan bu detaya ışık tutuyor ve bireylerin etnik kökenleri ile evsizlik oranları arasındaki korelasyonu gösteriyor. Araştırmaya göre anket yapılan 1.025 kişiden % 40’a yakını kendini Siyahi veya Afro-Amerikalı olarak tanımlamakta. Kaliforniya Üniversitesi Berkeley tarafından yürütülen araştırmada, San Francisco dahil tarihi olarak siyah nüfusun fazla olduğu kentlerde siyah nüfusta keskin bir düşüş yaşandığı olgusuna varılmış. Daha da önemlisi, araştırmaya göre siyah nüfus kira artışı konusunda ‘özellikle hassas’ olarak değerlendirilmiş ve yükselen kira fiyatlarından daha çok zarar gördüğü belirtilmiş. Bu bulgular ışığında, Amerika’daki evsizlik sorunun kültürel eşitsizliğin bir sonucu olarak okunabileceği anlaşılıyor.