Ağır sanayi ve pas kuşağı olarak adlandırılan bölgeler ve kentlerin günümüzde nasıl birer teknoloji ve inovasyon merkezi haline geldiğini tarihsel süreç içersinde anlatan kitap yoğunlaşan iş gücü ve uzmanlıkların kompleks durumlarda daha fazla gelişerek bugünkü haline geldiğini yani birer Akron, Albany ve Eindhoven ortaya çıkabileceğini de sebep-sonuç ilişkisi içersinde anlatıyor.
Antoine Van Agtmael ve Fred Bakker tarafından kaleme alınan ve 29 Mart 2016 tarihinden yayımlanan kitapta geçmişten bugüne kadar sanayi devrimini yaşamış ve kıyıda köşede sanayi merkezi haline getirilen, rutin bir işgücünün fabrikalarda çalışması ile kompleks ulaşım ve şehir merkezlerinde nasıl bir hayatı sürdüklerini göz önünde bulundurmaktalar. Bu koşullar altında doğal yaşam ortamlarına ayak uyduran nüfus ve özellikli işgücü yıllar içersinde daha fazla zorlukla başa çıkabilen, çözüm üretebilen ve inovatif düşünceye sahip olan bir kitle haline gelebiliyor. Kitapta örnek olarak anlatılan şehirlerden ABD içersinde Akron ve Albany; nispeten soğuk havanın hakim olduğu ve ağır sanayinin yer aldığı bölgeler olarak söz ediliyor; Akron dünyanın lastik yapım sanayisinin başkenti olarak geçerken şimdi -gelişmiş polimer- üretiminde dünya lideri, nitekim Albany’de nanoteknoloji gelişerek büyük bir sektör oluşturdu. Avrupa’da Eindhoven, Phillips Elektroniğin tesislerinden birinin kurucusu oldu ve dünyanın önde gelen teknoloji merkezi haline geldi.
Kitapta genel görüş; “ekonomik ve teknolojik trendler çoğu seferinde ABD ve Kuzey Avrupa’daki eski endüstri kentlerinde bir kez daha konumlanıyorlar” şeklinde ifade edilebilir.
Yazarlara göre küresel rekabetin doğası geçtiğimiz son 10 yıllarda çarpıcı bir şekilde değişti. Küreselleşmenin ilk aşamalarında, şirketler ucuz iş gücünü çoğu durumda ortalama ürün kalitesi ve değeri üzerinde tutuyordu. Finansal baskılar sebebiyle çoğu firma araştırma bütçelerini kısıtlı tutuyor ve inovasyon süreçlerindeki gayet az bir oranda taşeron kullanımı mevcuttu. Bu sebeple milyonlarca istihdam alanı kaçırıldı; şirketler daha az inovatif olmak ve üretim süreçlerinde geçmişe bağlı kalmak zorunda kaldılar.
Fakat dijital devrimle birlikte taşeron kullanımı arttı, ABD ve Kuzey Avrupa’da var olan ekosistem içersinde fazlasıyla aranan bir yaklaşım halini aldı. Günümüzde neredeyse tüm endüstriler, bir çeşit geri ve destek hizmetler kullanarak teknolojisi artırılmış ve yüksek değer sahibi ürünlerin üretim süreçlerinde rol alıyor.
Van Agtmael ve Bakker tarihsel bağlamda bu süreçleri değerlendirirken günümüzdeki teknolojinin de almış olduğu yeni esnek ve uyumlu halinin ek olarak mekan içersinde de değişiklik göstermekte olduğunu vurguluyor. Mekanların, eski ağır sanayi merkezi olan kentler ve bölgelerde dizayn, estetik ve kalite yenilemesiyle birer beyin hücresine ve düşünce merkezlerine dönmesi sağlayabilecek güçleri olduğunun da altını çiziyorlar. Günümüzde sanayi ve diğer sektör kümelenmeleri sektörler arası inovatif etkinliklerin oluşmasında ve bu oluşumlardan alabilecekleri verimlerin dönüştürülmesinde mekanlara duyulan ihtiyaç ve bağlılık bir hayli önem kazanmaya başlıyor.
Yukarıdaki haber Brookings kaynağından derlenmiştir.