TESEV, “İyi Yönetişim Tartışmaları” adı altında, kamusal mesele ve kaynakların yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, etkinlik ilkelerine odaklanan çalışmalarıyla hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler için bilimsel bulgulara dayalı politika önerileri geliştiriyor. TESEV, bu kapsamda yayımlanmış birçok raporu kamuoyuyla paylaşmaya devam ediyor. Hatta geçtiğimiz günlerde yayımlanan Emrah Irzık’ın “Türkiye’nin Sosyal Yardım Rejimi “Temel Gelir” Zamanı Geldi Mi?” isimli raporu epey dikkat çekiyor.
Raporda, çalışma karşılığı elde edilen gelir ve yine çalışma karşılığı yararlanma hakkı kazanılan emeklilik ve sağlık sigortası gibi sosyal güvenlik sistemlerinden farklı bir zemin üzerine kurulu sosyal yardımların günümüzdeki önemine değiniliyor. Ayrıca Türkiye’de bulunan tartışmalı ilkeler üzerine kurulu, yetersiz ve parçalı mevcut sosyal yardım rejiminin, yoksulluğun değişen görünümüne ne derece yanıt üretebildiğinin cevabı aranıyor.
Ekonomide yapısal hale gelmiş işsizliğin koyu gölgesi kronikleşmiş yoksulluk sorununun arkasındaki en önemli faktör olmayı sürdürüyor. Kronik yoksulluk, mevcut ekonomik durumlarda yoksulluk kavramını pekiştiren yegane sorunlardan bir tanesi. Bu kavramlara yönelik tartışmalar devam ederken yoksulluk da günbegün artıyor. Hatta iş bulabildikleri halde yoksulluktan kurtulamayan kişiler de artık bu kavrama dahil oluyor. Klasik köylü ve işsiz yoksulluğunun yanına, oran olarak düşük olsa da mutlak çalışan sayısı ve çalışan yoksulların sayısı eklendiğinde çok önemli bir kitle ortaya çıkıyor.
2018’in Eylül ayı itibariyle %11.4’e ulaşan işsizlik, Yeni Ekonomik Program’a göre 2019 yılında %12’ye yükselecek. (Türkiye’de işsizlik oranı 1980-2000 arasında ortalama %7.5, 2000-2010 arasında %9, 2010 sonrasında ise %10 oranlarına ulaşmıştı.) Bu da kaçınılmaz olarak sosyal yardım ihtiyacı duyanların sayılarının artması demek oluyor. Yapılan araştırmalara göre ise yardım alan kişiler işsiz ise çalışmayı, çalıştıkları halde hala yoksulluktan kurtulamayanların ise ilk fırsatta daha fazla gelir elde edip yardım almayı kesmeyi arzuluyor! Sosyal yardımların klasik ve bu nispeten yeni yoksulluğu gidermekteki hayati rolü ise şöyle açıklanabilir; 2011 yılında sosyal yardımlar öncesi yoksulluk oranı %13 iken sosyal yardımlar sonrası bu oran %5,7’ye gerilemiştir.
Sosyal Yardımın Amacı Ne Olmalı, Kim Almalı, Kim Vermeli ve Temel Gelir Seçeneği Düşünülmeli Mi?
Belediye hizmetleri konusunda veri toplama ve sunma çalışması olan İstanbul95 projesinde görüldüğü üzere sosyal yardımların dağıtımında yerel yönetimlerin rolü çok büyük. Yerel yöneticilerin sosyal yardımlar konusundaki ek yorum ve görüşleri incelendiğinde gelecek planları içinde ihtiyaçları daha da detaylı tespit etmek ve daha çok ihtiyaç sahibine ulaşmak niyeti sıkça belirtiliyor.
Temel gelir düşüncesi ise ihtiyaç tespiti ve çalışma şartı aramaksızın çalışmayı caydırmayacak bir seviyede (asgari ücretten düşük) her bireye toplum tarafından düzenli bir nakit ödenek tahsis edilmesine dayanıyor. Vatandaşlık veya ikamete dayalı evrensel bir temel gelir uygulaması, daha hak temelli, sistematik ve kapsayıcı bir sosyal yardım rejimi oluşturmanın bir yol olabilir.
“İhtiyaçların yetkililerce tespit edilmesinin yerini kendi ihtiyaç önceliklerini en iyi bilecek durumda olan ihtiyaç sahibinin kendisinin alması ihtiyaçların tespiti sorununa basit ve doğrudan bir çözüm olacaktır.”
Savunucuları, temel gelirin toplumu onarıcı etkisinin muhasebe boyutunun çok ötesine geçmesini arzuluyor. Bir yeniden dağıtım boyutu olsa da, uygulanmasının evrenselliğini ve meşruluğunu vatandaşlık hakkından almasının toplumda yeniden dağıtıma karşı reaksiyonları yumuşatıcı etkisinin olacağı da umuluyor. Bu sistemin Türkiye’de de onarıcı ve kutuplaşmayı azaltıcı bir rol oynaması beklenebilir.
İyi Yönetişim Çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi için lütfen tıklayınız.