Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği, dizilerdeki toplumsal cinsiyet eşitliğini araştırdı.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) televizyon dizilerinde kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun konumlanmasını desteklemek amacıyla dizi sektörü paydaşları ile birlikte “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni hayata geçirdi.
Koç Holding ana sponsorluğunda, 14 şirketin desteği ile gerçekleştirilen “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi düzenlenen tanıtım toplantısında kamuoyu ile paylaşıldı.
Bu araştırmada, izlenme oranlarına bakılarak seçilen 12 dizinin (Anne, Arka Sokaklar, Aşk ve Mavi, Diriliş Ertuğrul, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, İçerde, Kalbimdeki Deniz, Kırgın Çiçekler, Savaşçı, Söz, Vatanım Sensin ve Yeni Gelin) Mayıs 2017 içinde yayınlanan dört bölümü incelenmiştir. Baş ve yardımcı rollerde yer alan, jenerikte adı geçen ve bahsedilen dört bölümde hikaye devamlılığı olan karakterler göz önünde bulundurularak 75 kadın ve 86 erkek olmak üzere toplam 161 karakter kodlamaya tabi tutulmuştur.
Cinsiyetler arasındaki genel dağılım diziler içinde farklılık göstermekle beraber, toplamda büyük bir sapma göstermemektedir. Yakın sayıda kadın ve erkek karakter bulunmakta, görünürlük oranlarına dikkat ettiğimizde de fark yüzde onun üzerine geçmemektedir. Ancak diziler bazında bakıldığında erkek hikayeleri daha yoğundur; erkek karakterler hikayenin gidişatını belirleyen, değiştiren, yön veren niteliklere daha çok sahiptir. 12 diziden 7’sinde erkek merkezli hikayeler ve başrollerde erkek karakterler bulunmakta, içerik açısından da savaş, şiddet, mafya ilişkileri, suç, terör, askerlik gibi erkek-egemen temalar işlenmektedir.
Araştırma kapsamında incelenen 12 dizide toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını yeniden üreten bir temsiliyet ve rol dağılımı olduğu gözlemlenmiştir. Bu bağlamda kadınların çoğu eş veya anne olarak ev işlerinden sorumlu rollerde yer alırken, erkekler karar verme mekanizmalarında, iktidar sahibi, ekonomik bağımsızlıkları olan bireyler olarak temsil edilmiştir. Kadınlar duygusal ve kibar rollerde karşımıza çıkarken, kabalık, rekabetçilik, dışa dönüklük erkeklere has özellikler olarak ortaya çıkar. Kadınlık atfedilen hakaret ve iltifatların çoğunun kadınlara, erkeklik atfedilenlerin ise erkeklere yapıldığı tespit edilmiştir. Erkeklere yöneltilen kadınlık özelliklerinin hemen hepsinin aşağılayıcı nitelikte olduğu, ancak kadınlara yöneltilen erkeklik özelliklerinin ise iltifat niteliği taşıdığı göz önünde bulundurulduğunda dizilerde erkeksiliğin daha makbul olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kadınların büyük bir oranda genç rollerde temsiliyet buldukları, erkeklerin ise daha geniş bir yaş aralığı içinde temsil edildiği gözlemlenmiştir. Dulluk kadınlar için daha çok yazılan ve belirgin bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınlar için medeni durumun “bilinmiyor” olması söz konusu değilken, erkekler için bu oran yüzde onlardadır. Medeni durum kadınları tanımlayan bir araçken, erkeklerin hikayelerinde çok da önemli bir yer tutmayabilmektedir.
Benzer araştırmaların bulgularını destekleyecek şekilde kadınların ekranda fiziksel özellikleri ile nitelik kazandıkları bu araştırmada da tespit edilmiştir. Kadın karakterlerin büyük bir oranı genç ve zayıf olarak karşımıza çıkar. Şişman olarak kodlanan kadınlar ise çok büyük oranda dul ve orta yaş üstünde görünmektedir. Dolayısıyla kadınlar görsel medyada tarihsel olarak onlara sürekli atfedilen iki rol olan “cazibeli ve güzel” ile “anaç ve cinsellikten arındırılmış” kalıplarının içine hapsedilmeye devam etmektedir. Bununla birlikte dizilerdeki kadın ve erkek karakterlere yöneltilen fiziksel özelliklere dair yorumların çok büyük bir oranda kadınlara yöneltildiği ve bu yorumların %70 oranında olumlu olduğu gözlemlenmiştir. Kadın karakterlerin büyük çoğunluğunun zayıf ve genç olduğu düşünüldüğünde, bu özelliğinin toplum tarafından onaylanan, makbul kabul edilen bir özellik olduğu tartışılabilir.
Benzer bir biçimde kadınların iç mekanlarda daha çok görüntülendikleri, bunların çoğunun özel mekan olduğu ve karakterlerin burada keyfi olarak (leisure) bulundukları tespit edilmiştir. Buna karşılık erkekler daha fazla hareket özgürlüğüne sahip karakterler olarak gözlemlenmiştir. Bu sonuç da bir diğer veri olan sahne içlerindeki rolleri destekleyici niteliktedir. Yapılan çalışma kadınların profesyonel olarak çalışmayan karakterler kalıplarına sıkıştırıldıklarını, erkeklerin ise ekonomik olarak daha özgür, söz sahibi olduklarını ve çeşitli işlerde temsiliyet bulabildiklerini göstermiştir.
Bu araştırma dizilerde toplumsal cinsiyet konusunu, içerik analizi yöntemiyle ele almıştır. Bu araştırmadan çıkan sonuçların daha derinlemesine incelenmesi, verilerin kültürel kodlarla birlikte okunabilmesi ve açıklanabilmesi, aynı dizilere odaklanacak ve söylem analizi ile yapılacak başka bir araştırma ile mümkündür. Bu tip bir araştırma sayılardan ibaret olan verilerin niteliğini de göstermeye yardımcı olabilir. Örneğin, kadınların ekranda görünürlük oranları erkeklerle çok yakın olduğu halde, sahne içlerinde nasıl konumlandıkları bize bu görünürlüğün neden ibaret olduğunu açıklayabilir.
Bu çalışma toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dizilerdeki kadın ve erkek temsillerinin incelenmesi ile hangi kategorilerde daha belirgin olduğunu saptamıştır. Sonuçlar toplumda kalıplaşmış kadın ve erkek algılarının açıkça ekrana da yansıdığını göstermektedir.
Dizilerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin; reklam verenler, yapımcılar, yayıncılar, senaristler, yönetmenler ve oyuncular gibi sektör paydaşlarının perspektifinden tartışılması ve paydaşların kendi etki alanlarından başlayarak ilke ve eylem bazında harekete geçmeleri önem taşımaktadır. Araştırma sonuçlarının bu sürece katkı sağlaması umulmaktadır.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.