IDEMA Kalkınma çalışanları yazıyor: Ülkelerin COVID-19 ile mücadelelerini anlattığımız yazı dizimize ilk olarak IDEMA İcra Kurulu Üyesi ve Projelerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Evren Aydoğan’ın Birleşik Krallık’ı ele alan yazısıyla başlamıştık. Üzerinden yaklaşık bir ay geçen bu yazıyı Aydoğan, güncel gelişmeler ışığında yeniden değerlendirdi.
İlk yazımızın üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Bu süreçte, COVID-19 sürecine ilişkin Birleşik Krallık’ta (buradan sonra İngiltere) pek çok gelişme oldu. Sürecin takibi açısından bu yazıda birkaç noktayı öne çıkarmaya çalışacağız.
Geçtiğimiz ayın en önemli konularından biri İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın sağlık durumuydu. Konu, farklı açılardan İngiliz ve dünya kamuoyunda tartışıldı. Johnson, bir süresi yoğun bakımda olmak üzere, yaklaşık iki hafta hastanede COVID-19 tedavisi gördü. Sonra, taburcu oldu. Bu durum, böyle bir kriz durumunda siyasi boşluk oluşması ihtimali açısından tartışıldı. Ancak, daha da yoğun olarak salgının başında gerekli önemi vermemekle eleştirilen bir Başbakan’ın, aynı hastalık nedeniyle yoğun bir tedavi görmek zorunda kalması, popülizm tartışmalarını alevlendirdi.
Anglo-Amerikan dünyanın önce Trump, sonra da Johnson’ın seçilmesinden itibaren daha yoğun olarak gündemine aldığı “siyasette popülizmin ekonomik ve toplumsal etkileri” tartışması açısından COVID-19 salgının genel olarak önemli bir dönüm noktası olduğunu söylemek mümkün. Salgın sürecinde seçilen, İşçi Partisi’nin yeni Genel Başkanı Keir Starmer’in bu konuda alacağı tavır salgın yönetiminin gidişatı ve salgın sonrasındaki sosyal/ekonomik düzenlemeler konusunda etkili olacağa benziyor.
Nisan ayı boyunca öne çıkan bir diğer konu ise, sağlık materyalleri ve gıda yardımı konusundaki tartışmalardı. Özellikle İngiltere genelindeki yerel yönetimler ve hastaneler, sağlık ve yaşlı bakımı alanında çalışan kamu görevlilerinin kişisel koruyu ekipman ihtiyacının yeteri kadar karşılanmadığı konusunda ısrarcılar. Merkezi hükümetin, istihdama ilişkin açıkladığı destek paketlerine ek olarak gerçekleştirdiğini iddia ettiği gıda yardımları konusunda ise ciddi bir tartışma devam ediyor. Londra’nın kimi ilçelerine dahi bu yardımların ulaşmadığına dair eleştiriler dile getiriliyor. Dolayısıyla, COVID-19 ile mücadele konusunda yerel otoritelere önemli bir görev düşüyor.
Bu konuda, Londra’nın Enfield Belediye Başkanı Nesil Çalışkan ve ekibi öne çıkan bir mücadele yürütüyor. Yerel ve ulusal basında önemli bir yer bulan bu çalışmalarda, Çalışkan, belediye olarak en muhtaç durumda olan yurttaşlara ve özellikle yaşlılara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi tedarik etmek için bir ağ kurduklarını anlatıyor. Enfield örneğinin, İngiltere’de salgın dönemindeki merkezi hükümet-belediye ayrımına önemli bir örnek oluşturduğu söylenebilir.
İngiltere Avrupa’nın ölüm oranları en kötü ülkelerden biri olma noktasına nasıl geldi?
İngiltere, şu anda İtalya, İspanya ve Fransa’nın ardından COVID-19’a bağlı can kayıpları açısından dördüncü sırada yer alıyor. Ancak, vaka artış ivmesini, iyileşme oranlarını ve tedbirlerin uygulanma biçimini yakından takip eden uzmanlar, kısa zamanda İngiltere’nin Avrupa’da COVID-19 sebebiyle en çok can kaybının yaşayacak ülke olacağını tahmin ediyorlar.
Bu durumun detaylı analizi elbette pek çok başka yazı ve analizin konusu olacak nitelikte. İlk yazımıza referansla “sürü bağışıklığı kararının, Brexit dönemi kurumsal karmaşanın ve on yıllık kemer sıkma politikalarının” etkilediği bir süreç yaşandığını ileri sürebiliriz. Yazımızı, COVID-19 sonrası dönemde, “sosyal devlet mekanizması gelişmiş Kuzey Avrupa’nın karşısında ekonomisi ve sosyal devlet kurumları gelişmemiş Güney Avrupa” ikileminin/mitinin, İngiltere örneği üzerinden sorgulanmaya başlayacağı tahminiyle bitirelim.