Idema Haber olarak Afet Bilinci Derneği Genel Koordinatörü Dr. Murad Tiryakioğlu ve Derneğin Proje ve Kaynak Koordinatörü Özgür Demir ile Afet Bilinci Derneği çalışmaları, Türkiye’deki aktörlerin afetlere bakış açısı ve derneğin gelecek projeleri üzerine konuştuk.
Afet Bilinci Derneği kuruluş hikâyesini anlatabilir misiniz ve ayrıca kurum ile ilgili çalışmalarınızı ve beklentilerinizi paylaşır mısınız?
Murad Tiryakioğlu: Afet Bilinci Derneği’nin kurumsal temelleri 2007 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesinde kurulan Akademi Arama ve Kurtarma Kulübü’ne dayanıyor. 2007-2013 yılları arasında pek çok önemli projeye imza atan, Simav ve Van Depremleri’nde aktif rol üstlenen kulüp kurumsal gelişimini 2013 yılının yaz aylarında dernekleşerek sürdürdü.
O günden bu yana da özellikle adımızı temsil eden bir misyonla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Öncelikli çalışma alanlarımız arasında afet öncesinde bilincin oluşturulması ve hazırlık ve planlamaya ilişkin tedbirlerin alınması yönünde bir adım atmak. Bu bireysel olabildiği gibi kurumsal düzeyde de gerçekleşebiliyor.
Çalışmalarınız boyunca elde ettiğiniz tecrübelerden sizi en çok etkileyen bir anınızı paylaşır mısınız?
Murad Tiryakioğlu: Aslına bakarsanız bizi etkileyen pek çok olay yaşadık ve hatta bunları kitaplaştırmak gibi bir çabamız var, bunun üzerinde çalışıyoruz.
Van Depremi yaşandığında gerekli ekipmana sahip olmadığımız için Van’a gidemedik. Malumunuz deprem pazar günü öğle saatlerinde yaşanmıştı. Biz ise üniversite bünyesinde bir öğrenci kulübü olarak Pazartesi günü tüm izinleri almış, iki ayrı kampüste 16 ayrı noktada yardımları toplamaya başlamıştık. Gelen tüm yardımlar merkez olarak belirlediğimiz binada toplanıyor, tasnifleniyor ve sevk edilebilecek hale getiriliyordu. Bu aşama kesinlikle hiçbir nakdi bağış kabul edilmiyor, ayni bağışlar alınıyordu.
Bu bağışlardan en güzeli, en özellik arz edeni oyuncak bebeklerdi. Bir hocamız Van’da evinden olmuş küçük kız çocuklarını düşünerek büyük bir zerafet sergilemiş ve oyuncakcıdan çok sevimli bebekler almış ve bağışlamıştı. Bu ekip olarak bize ne kadar güzel bir işe vesile olduğumuzu yoğun bir biçimde hissettirmişti.
Kurum olarak kendinizi bölgesel ve küresel kalkınmanın neresinde görüyorsunuz? Sizce katkılarınız nelerdir, dahası olabilir mi?
Murad Tiryakioğlu: Küresel kalkınma dersek çok iddialı bir yaklaşım olur.
Bölgesel ve belki de ulusal düzeyde dersek en azından ilk etapta daha gerçekçi bir yaklaşım sergilemiş oluruz. Günümüzdeki önemli ve güncel tartışma konularından birisi “Afetlerle Kalkınma”nın sağlanmasıdır. Zira afetler kaçınılmaz olarak hayatın önemli bir parçasını oluşturuyor ve hem insani hem de iktisadi etkileri, maliyetleri oluyor. Çok boyutlu bu sorunun bir parçası olmak gibi bir iddia ile ortaya çıktık. Elbette ki bir rolümüz, payımız var. Ancak potansiyelimizin altında olduğu bir gerçek, bunun temel sebebi ise maddi kısıtlar. Afetlerle ilgili bir sivil toplum kuruluşunun, bağış oranı düşük bir ülkede destek bulması zor. Çünkü can sıkıcı, üzücü bir mevzudan bahsederek destek istiyorsunuz.
Özgür Demir: Bu kapsamda ilave olarak belirtmek gerekir ki, Sivil Toplum Kuruluşlarının kaynak konusu sıkıntılı bir konu. Biz de yenilikçi yöntemlerle kayna arayışı içindeyiz. Idema Haber’de de tanıtılan ve Idema’nın da çözüm ortağı olduğu ‘İhtiyaç Haritası’ ile destek talebimizi paylaşmış durumdayız. Umutla bekliyoruz ki gücümüze, heyecanımıza, çabalarımıza ve umutlarımıza destek olacak kişi ve kurumlarla paylaşabilelim.
Afetler konusunda yaptığınız çalışmaları da göz önünde bulundurarak günümüzdeki yerel yönetimleri, devlet kurumlarını ve özel sektörü afet bilinci noktasında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özgür Demir: Cevaplarını kimsenin duymak istemeyeceği türden sorular soruyorsunuz. Ve biz de sorumluluk sahibi olan bir sivil toplum kuruluşu olarak toplumsal fayda ve insanlığın yaşam kalitesinin sürdürülebilir kılınması konusunda doğruları söylemekten çekinmiyoruz.
Her ne kadar afetler ve afetlerle yaşama kültürü konusunda bir paradigma değişikliği yaşıyorsak da bu beklenin, gerekenin çok çok altında. Müsadenizle sırasıyla kısaca sorduğunuz aktörler hakkında bir değerlendirmede bulunabiliriz.
Gözlem ve tecrübelerimize göre, yerel yönetimler ve ilgili birimleri afetler konusunda bilinçli bir hazırlık içinde değiller. Mevzuatı yerine getirmek ya da AFAD tarafından talep edilenleri mevzuata uygun bir biçimde yerine getirmenin ötesine geçmiyorlar. Bunu belki insan kaynakları ile belki maddi yetersizlikleri ile açıklayabiliriz. Ancak inanıyoruz ki iş dönüp dolaşıp motivasyonda bitiyor. İmar planları, kentleşme stratejileri afete hazırlık yönünde değil de rant odaklı olunca bu durum üzerine konuşmak yetersiz kalıyor.
Devlet kurumları denildiğinde ilk akla gelen çatı kuruluş olan AFAD. Açık ifadesiyle Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2009 yılında kuruldu ve Türkiye için çok önemli bir adım atıldı. Çok yönlü, çok boyutlu çalışan bir kurum olarak AFAD kamu kurumlarını yönlendiren, koordine eden bir kapasiteye sahip. Yeteneklerini her geçen gün arttıran ve yerelde de derneğimizin en önemli destekçisi olan bir kurum. Türkiye’nin afetlere müdahale kapasitesinin yüksek düzeyde olduğunu en son Van Depremi’nde yaşadık. Çok hızlı ve çok etkin bir müdahale sağlandı.
Özel sektör dediğimizde işin boyutu tamamen farklılaşıyor. Önceki soruda bahsettiğimiz afetlerin ekonomik etkileri, ilk evvela özel sektörde ve bilhassa küçük ve orta ölçekli işletmelerde görülüyor. Türkiye’nin ekonomik faaliyetlerinin neredeyse tamamına yakınını ise küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) oluşturuyor. En yakın zamanlı örnek olarak Van Depremini tekrar edersek, deprem sonrasında pek çok sektördeki firma gördükleri zararı telafi edemedikleri için sektörden çekilmek zorunda kaldı. Benzer olarak deprem kadar etki ve şiddet yoğunluğu fazla olmayan diğer afetlerde de küçük yada büyük ama illâ ki kayıplar yaşanmakta, ekonomik zarar oluşmaktadır. Bu konuda da özel sektörün bilinçlendirilmesi, afetlere hazırlıklı olması sağlanmalıdır.
Ancak bu tahmin edileceği üzere çok da kolay olmayan bir süre. Hem ekonomik koşullar sebebiyle işletmelerin karşı karşıya oldukları mali sıkıntılar, pazar, ürün, personel ve ilgili diğer sorunlar işletmelere bu konuda duyarlı olabilecekleri bir alan, bir hareket kabiliyeti sağlamıyor.
Burada anmadan geçemeyeceğimiz ve dernek olarak danışma kurulunda yer almaktan büyük memnuniyet duyduğumuz bir çalışma da var. Özel sektörün, özellikle de küçük ve Orta ölçekli işletmelerin afetlere karşı farkındalık sahibi olmasını sağlayacak, tedbir almaya ve kendi afet planlarını hazırlamaya yönlendirecek “Sağlam KOBİ” projesi. Bu ve benzeri çalışmaların yaygınlaşması, örneklerinin çoğalması ve uygulama alanlarının genişlemesi çok önemli.
Önümüzdeki yıllarda yapmayı planladığınız çalışmalar var mıdır? Bu çalışmalar kapsamında neleri hedefliyorsunuz ve bu konularda desteğe ihtiyacınız var mı?
Özgür Demir: Afet Bilinci Derneği’nin elinde iki proje hazırlığı var.
Birincisi pilot uygulaması öğrenci kulübü iken yapılan ve okul öncesi eğitim çağındaki çocuklara farkındalık oluşturmayı amaçlayan “Geleceğimiz Sadece Salıncakta Sallansın” projesinin çok daha kurumsal olarak daha fazla sayıda çocuğa ve dahi öğretmene, veliye ulaşmasını sağlayacak bir adım atıyoruz. Tüm taraflar için kolayca ulaşılabilir olacak, çeşitli animasyonlar, uygulamalar ve oyunlarla desteklenecek bir eğitim kiti ile projenin sürdürülebilir olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu konuda uzman bir danışmanımız var ve birlikte güzel işlere imza atarak ulaşılabilir bir çalışma haline getiriyoruz.
Diğer çalışmamız da özellikle gençlerin aktif kullanım sergiledikleri sosyal medya aracılığı ile bir farkındalık çalışması sağlamak. “Bilinçli Yaşam” projesi kapsamında kısa videolar, çeşitli çizimler ve günlük yazıları ile sosyal medya kullanıcıları arasında bir afet bilinci ve farkındalığı sağlamak.
Aynı zamanda koordinatörümüz Dr. Murad Tiryakioğlu’nun akademik düzeyde derlemekte olduğu “Afetlerle Kalkıınma: Tecrübeler, Politikalar ve Beklentiler” başlıklı çalışma da afetin ekonomik ve toplumsal boyutunu inceleyen önemli bir çalışma olarak gelecek yıl yayımlanacak bir eser olarak anılabilir.