Hayat Sende Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Oskay’ın kaleminden ‘Çevre Sorunlarını Çözmek İçin Etkili Sorular Gerekli’.
İş dünyasında bir kural vardır: “Müşterinin kalitesi, şirketin kalitesini belirler.” Aynı şey çevre sorunları da dahil olmak üzere sosyal bilimlerde de geçerlidir. Kaliteli sorular, kaliteli yanıtlar ve kaliteli yaşamı beraberinde getirir.
Buna rağmen bizler çevre sorunlarını ele alırken genelde indirgemeci yaklaşıyoruz. Genel anlayış kapitalizmin son iki yüzyılda geliştiği, aşırı ve gereksiz tüketimi ön plana çıkardığı, giderek hızlanan bir şekilde dünyanın kaynaklarını sömürdüğü, çevreyi kirlettiği, yerel toplulukları perişan ettiği, bu gidişle insanoğlunun sonunu getireceği üzerine kuruludur. Jared Diamond’un “Çöküş” isimli kitabı aşağıdaki konuları ele alarak buna bazı cevaplar vermeye çalışıyor. Soruların bir kısmı ise benim diğer araştırmalarımdan geliyor.
Halbuki dünya tarihinde kapitalizm olmadan da birçok medeniyet çevre sorunlarını iyi yönetemediği için çökmüştür. Polinezya uygarlığı yaptığı devasa anıtlara rağmen Batılılar onları bulduğunda çökmüş bir haldedir. Batılıların adaya vardığında rastladıkları, tek bir ağaç ve yetiştirilebilecek bir şeyi olmayan, sadece tavukla beslenen, ölülerini bile yiyen birkaç insandır.
Grönland’daki Norveç’ten göç eden Nors toplumu yine çöken toplumlardan biridir. Aynı bölgede Eskimolar olmasına ve çok da iyi şekilde uyum sağlayabilmesine rağmen Norsların kültürlerini orada da devam ettirmedeki inatçılıkları, Eskimoların yaşam tarzından iyi pratikleri kendilerine uyarlamaması çökmelerine neden olmuştur.
Aynı adayı paylaşan Dominik ve Haiti’de sınırın Dominik tarafı nispeten daha iyi bir çevresel sürdürülebilirliğe sahipken, Haiti tarafı neden çok kötü durumda? Otoriter bir liderin altında daha iyi çevre yönetimi yapan Dominik, demokratik karar alma mercilerine sahip olsa aynı şekilde çevreyi koruyabilir miydi?
Avustralya’ya göç eden İngilizler de kültürlerini oraya sürüklemiş, Avustralya’da İngilizler gibi yaşamış ve bu durum birçok çevre sorununu beraberinde getirmiştir. Öyle ki Avustralya bugün çevresel sürdürülebilirlik açısından en kırılgan ülke olarak kabul edilmektedir. Avustralya’nın çevre politikalarının başarısızlığında aşırı yüksek nüfuslu “Sarı Irk”ların arasında kendini korumaya çalışan Britanya kimliği ve kültürünün nasıl bir etkisi var?”
Japonya gerek kapitalizm öncesi gerekse kapitalizm içinde ormanlarını ve çevresini en iyi koruyan topluluklardan biri. Peki bu başarısını hangi kültürel öğelere, hangi büyüklükte bir toplum olmasına borçlu? Dahası Japonya’nın bu başarısı diğer toplumlara ve kültürlere uyarlanabilir mi?
Hinduizm’de bir insanın ölüsü yakılırken ortalama iki ağaç kesiliyor ve ölüm törenleri alt kıtanın ormansızlaşmasının ana nedenlerinden. Bunun yerine güneş panelleri insan yakmada kullanılabilir mi? Muhafazakârların buna tepkisi ne olur?
Çin bugün “iki yüz yıllık aşağılanma”dan kurtulmak amacıyla çılgınca bir büyüme fetişizmine saplanmış durumdadır. Çevresine en hoyrat davranan ülkelerin başında gelmekte. Ortalama bir Çinli’nin ortalama bir Batılı gibi tüketmesi, Batılı çevrecilerin öngördüğü bir çevresel kıyameti mi getirir? Bir Batılı gibi tüketmek sadece Batılıların mı hakkıdır?
Tüm bunlar bize birçok soru sorduruyor.
- Tüm çevre sorunlarının sebebi kapitalizm mi?
- Şirketler çevreci olabilir mi?
- Sivil toplum çevre korumanın neresinde olabilir?
- Kapitalizmin fetişleştirdiği büyüme vurgusundan kurtulmak mümkün mü?
- Çevre sorunlarının olması Avrupa Birliği’nin dediği gibi piyasa eksikliğinden mi kaynaklanıyor?
- Bazı toplumlar neden çevrelerini sürdürebilirken diğerleri sürdüremiyor?
- Elitlerin çevre korumadaki rolleri neler?
- Sosyalizmin idealize ettiği devletlerin olduğu, özel mülkiyetin olmadığı bir dünya çevre açısından daha mı iyi?
- Demokratik katılım mekanizmalarının çevre korumada rolleri olabilir mi?
- Yeşil ekonomideki yeşil sadece ekonomik büyümeye katkı sağlayan, sağlayamadığında ise feda edilebilecek bir kavram mı?
- Nüfus artışı, sağlık hizmetlerinin iyileşmesi ve insan yaşamının uzaması, mono yaşamın yükselişi kapitalizmin bize dikte ettikleri mi?
- Tüketici davranışları çevre korumasında ne kadar etkili olabilir?
- Çevre korumadaki bağımsız standartları kurmak ve işletmek çevresel sürdürülebilirliğe nasıl katkı sağlayabilir?
- Kültürün çevresel sürdürülebilirlikteki yeri ne olabilir?
- Statüsel tüketimle mücadele edilebilir mi?
- Küresel ısınmanın %40’ı endüstriyel etten kaynaklanıyorsa sadece et yemesek, vejetaryen ve veganların dediği gibi çevre kurtulur mu?
- Veganların dediği gibi sadece et yemesek bile, tarım devrimi bugün insanlık tarihindeki en büyük geri gidiş değil mi? İnsanlar tarım devrimi nedeniyle tüm kötülüklerin babası olarak nitelendirilen özel mülkiyete geçmedi mi? Hiyerarşiyi yaratmadı mı?
Çevre sorunlarına cevap ararken bu ve benzeri karmaşık sorulara verilecek cevaplar kritik önem arz etmekte. İlk bakışta bize yansıtılan Batılı sömürgecilerin elinde inim inim inleyen yerel halklar, hırslı ve lanet kapitalizm gibi anlatıların yerine gerçekten çevresel sürdürülebilirliği arayan ve bunun için çabalayan bireyler olmamız gerekli.
Bu yalnız kendimiz için değil, insanoğlunun ve çocuklarımızın gezegendeki geleceği için de önemli.
Bundan sonraki yazılarda bu sorulara yanıt arayacağım.