Tarihsel olarak kentleşme, yapısal dönüşüm ve sanayileşmeye eşlik eden bir süreç olarak düşünülmüş olsa da, Afrika bundan daha tutarlı bir süreç görmedi. Bu eğilim ışığında, kısa bir süre önce yayımlanan Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu’nun Afrika’nın Dönüşümü için Kentleşme ve Sanayileşme raporunda, sanayileşmeyi hızlandırarak ve Afrika’nın hızlı kentleşmesinin sunduğu fırsatları değerlendirerek yapısal dönüşümü destekleyecek ve güçlendirecek yollar arandığı belirtildi. Rapor, Afrika’daki kentleşmenin zorluklarını, fırsatlarını ve süreçlerini ortaya koyuyor. Rapor aynı zamanda vakitsiz doğan sanayileştirme ve kent büyümesinin çevresel etkileri ve kentler ile tarımsal kalkınma arasındaki ilişkiyi de kapsıyor. Afrika yapısal dönüşümü ve kentleşme ilişkisini anlamak için Afrika şehirlerinin benzersiz eğilimlerinin yanı sıra özellikle doğal kaynak kiralarının Afrika’nın kentleşmesindeki önemli rolü üzerinde duruluyor.
Doğal kaynaklara bağlı ülkeler geleneksel yöntemleri kullanan ülkelere oranla daha az kentleşme gösterir
Kişi başına düşen gayri safi milli hasıla, yüksek kentleşme seviyeleri ile Bazı zengin doğal kaynaklara sahip Afrika ülkeleri, kentleşmenin ekonomik büyüme için gerekli bir şart olmadığını gösteriyor. Örneğin, kişi başına düşen en büyük milli gelire sahip olan Ekvator Ginesi’nde nüfusun yüzde 40’dan daha azı şehirlerde yaşıyor. 2014’te doğal kaynaklara yapılan ödemeler Ekvator Ginesi’nin gayri safi milli hasılanın üçte birini oluşturduğu görülüyor.
Rapor, doğal kaynak ödemelerinin kentleşme ve endüstriyel kalkınma arasındaki boşluğu doldurmak için kullanıldığı zaman “tüketim” şehirlerinin ortaya çıktığını vurguluyor. Ekonomileri imalata dayanan “üretim” şehirlerinin aksine, “tüketim” şehirlerinin ekonomileri ağırlıklı olarak ticaret, ulaşım ve devlet hizmetleri gibi ticarete açık olmayan hizmetlerden oluşuyor. Luanda ve Lagos bu tür şehirlere örnek teşkil ediyor. Bu şehirlerin, üretim ve ticarete açık hizmetlerde istihdam edilen işçi sayısı olarak, benzer şehirleşme düzeylerine sahip olan Asya ve Latin Amerikalı ülkelerden daha azına sahip olduğu görülüyor.
Afrika ülkelerinde önemli büyük şehirlerin kentsel sistemlere hükmettiği görülüyor
Raporda sunulan bir diğer zorluk da belirli bir ülkenin birincil şehrinin egemenliğini (siyasi ve ekonomik faaliyet ve nüfus boyutu açısından) gösteriyor. Kalabalığa, aşırı mal ve hizmet yoğunluğuna neden olabilecek kentsel önceliğin seviyeleri Afrika ülkeleri arasında sürekli değişiyor. Örneğin, Senegal’de, kent nüfusunun yüzde 53’ü Dakar’da yaşıyor. Aksine, Nijerya’da nispeten daha dengeli bir kentsel sisteme sahip. Kentsel nüfusunun yalnızca yüzde 15’i Lagos’ta yaşıyor. Bununla birlikte, aşağıdaki resimde görüldüğü gibi, birçok Afrika ülkesinde, kentsel nüfusun yüzde 40’tan fazlası en büyük kentlerde yaşıyor.
Raporda, Afrika’daki kentsel önceliğin, sanayi şirketleri için düşük yerleşim olanaklarına yönelteceği belirtiliyor. Rapor, bu sorunu çözmek için, sözü edilen fırsatları yaratma ve ikincil şehirler geliştirme yönündeki politikaların kentsel olarak satılacak mallarla kırsal pazarlar arasında bağlantı oluşturabileceğini savunuyor. Rapor, devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş olan ademi merkeziyet politikası olumlu sonuçlar doğuran Etiyopya örneğini vurguluyor. Ülke, tarımsal işleme ve tekstil fabrikaları gibi endüstriyel kümelenmeler üzerine odaklanan ikincil şehirler çevresinde endüstriyel parklar yarattı. Örneğin Hawassa şehri şimdiden 15 global tekstil firmasının dikkatini çekti ve 30 bin tekstil çalışanı yetiştirmek için bir anlaşma imzaladı.
Yine de, zaman zaman, endüstriyel merkezler, çevresel varlıklarına uygun bir şekilde doğal olarak da oluşuyor. Raporda, ülkede büyük bir sanayi merkezi olarak hizmet veren Kamerun’da orta ölçekli bir şehir olan Garoua örneği veriliyor. Şehir ademi merkeziyet politikası ile oluşturulmadı ama bunun yerine, verimli tarım arazisi ile çevrili bir liman kenti olarak organik bir şekilde oluşturuldu. Ademi merkeziyet politikaları, endüstriyel faaliyetleri birincil şehirlerden uzaklaştırmaya yardımcı olabilse de, çevresel koşulları dikkate alma açısından önemli. Örneğin, Ruanda, kentlerin doğal varlıklarını kullanırken, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümenin ekonomik kutupları olarak hizmet verecek altı ikincil şehir belirledi. Bir diğer yandan zengin bir toprağa sahip olan Huye bölgesi, ülkenin araştırma enstitülerinden destek alarak ülkenin tarımsal işletme sektörünün merkezi haline geldi.
Aynı zamanda, bazı Afrika ülkeleri, ikincil şehirlerde endüstriyel merkezlerin oluşturulmasını teşvik etmek için ademi merkeziyet mekanizmalarını yerleştirdikçe bu mekanizmaların, kaynakların ihtiyaç duyulmayan birincil şehirlerden ikinci şehirlere yönlendirilmesine neden olacağı konusunda uyarıda bulunuluyor. Nispeten düşük rekabet potansiyeli ile hükümetler, bu politikaları oluştururken çevre ve yerellik gibi kentlerin bağlamını göz önünde bulundurmalı.
Rapora ulaşmak için tıklayınız.