Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan 2023 Dünya Sosyal Raporu’na göre (World Social Report) dünya nüfusu yaşlanıyor ve bu durum sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirme konusunda yeni zorluklar ve fırsatlar ortaya çıkarıyor.
Dünya Sosyal Raporu, tüm yaşlardan insanlar için daha eşitlikçi ve kapsayıcı toplumlar oluşturmayı hedefleyen ulusal politikaların nasıl oluşturulması gerektiğine dair öneriler sunuyor. Yaşlanan bir nüfusun ihtiyaçlarına cevap vermeyen politikaların sürdürülmesinin ileride sosyal, ekonomik, sağlık gibi alanlarda büyük sorunlara neden olacağı öngörülüyor. Yüksek gelirli ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkede gözlemlenen bu trendin, eğitimden sağlık ve vergilendirme sistemine kadar pek çok alanda gerçekleşecek yenilikler ve düzenlemeler ile şekillendirilmesi gerekiyor.
Değişen nüfus
Dünya genelinde yaşlanan nüfus, önceki on yıllara kıyasla milyonlarca insanın derin yoksulluk sınırının üstüne çıkmasının ve yaşam koşullarının iyileşmesinin bir sonucu. Bu süreçte sağlık hizmetlerinin ve altyapısının iyileştirilmesi, bunun yanında aile planlamasına ve eğitime erişimin yaygınlaştırılması ve kadınların emek piyasasına katılması önemli bir rol oynuyor.
Birkaç on yılda yaşlı nüfusun oranı küresel ölçekte artarken gençlerin ve çocukların oranı düşüş gösterdi. Tahminler, 2050 yılına kadar 65 yaş ve üzerindeki bireylerin sayısının 1,6 milyarı geçeceğini öngörüyor. Verilerin elde edilebildiği ülkelerde, sağlıklı yaşanan yılların artmasının yaşam süresinin artmasında önemli bir rolü olduğu belirtiliyor. Bu bağlamda, yalnızca istatistiksel ortalamalara odaklanılması yaşam süresinde sosyoekonomik statünün ve cinsiyetin yarattığı farklılıkların üstünü kapatıyor. Neredeyse tüm toplumlarda kadınlar erkeklerden ve zenginler yoksullardan ortalama olarak daha uzun yaşıyor. Bu farklılıklar çoğunlukla düşük gelir ve eğitim seviyesi gibi değişkenlerin zayıf beslenme ve kazalar ile ilişkili olmasından kaynaklanıyor.
2020 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler 2021–2030 arasını Sağlıklı Yaşlanma On Yılı olarak belirledi. Bu sayede bireylerin yaşam şartları, kapasiteleri ve çevreleri ile olan ilişkinin önemine dair farkındalığı ve bu şartların kalitesini artırmak hedefleniyor.
Yaşlanan nüfus ekonomik zorlukları beraberinde getiriyor
Genellikle orta yaş kategorisinde yer alan insanlar tükettiklerinden daha fazlasını üretiyor. Bu sayede kendilerine ekonomik ve bakım anlamında bağımlı olan kişileri destekleyebilecek kaynakları biriktirebiliyorlar. Çalışan nüfusun artması ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlamaları için bir fırsat sunuyor. Dönüşüm süreçlerinde insani gelişmeyi her yaş grubunda iyileştirmek ve güçlendirmek için eğitime, sağlığa, iş fırsatlarına yatırımların sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde yapılması gerekiyor.
Genel kanının aksine yaşlı insanlar nüfus dönüşümünün her aşamasında sosyal ve ekonomik değer yaratıyor. Pek çoğu ücretli istihdamda kalırken aile içi çocuk bakımı gibi GSYH’ye katılmayan işler ile de uğraşıyor. Fakat yaş bağımlılık oranı (age dependency ratio) gibi standart göstergeler bu faktörleri görmezden geliyor. Bunun yanında, emek piyasalarındaki yaş ayrımcılığı yaşlı kişilerin bu alana tam anlamıyla katılımını ve emeklerinin karşılığını alabilmelerini engelliyor. Yaşlı bireylerin emek piyasalarına hangi şartlarda katıldığı, burada sahip oldukları haklar ve güvenceler ise ülkeden ülkeye büyük ölçüde değişiyor.
Yaşlanmaya giden yollar eşitsizliklerle dolu
Her ne kadar küresel ölçekteki sağlık şartları iyileşmiş ve yaşam süresi uzamış olsa da bazıları sağlıklı ve güvenceli bir şekilde yaşlanırken pek çoğu giderek yoksullaşarak ve sağlığı bozularak yaşlanıyor. Bazıları çalışmaya devam edebilirken ya da emekliliğinin keyfini çıkarırken diğerleri güvencesiz veya kayıt dışı işlerde çalışmak zorunda. Fakat göstergeler eşitsizliklerin yanında yaşlı bireylerin çeşitli becerilerini ve ihtiyaçlarını görmezden geliyor.
Eşitsizlikler hayatın erken safhalarında yaşam süresini ve kalitesini belirlemeye başlıyor. Bu eşitsizlikleri önleyecek politikaların eksikliğinde biriken dezavantajlar yaşlanma sürecinde hayatta kalma ve kaliteli yaşam şartlarını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, kapsayıcı sosyal güvenlik sistemleri oluşturmak ve sağlık ve eğitim hizmetlerini iyileştirmek tüm ülkeler için bir zorunluluk. Veriler, elde edilen pek çok ülkede son on yılda gelir eşitsizliğinin arttığını ve artmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu durum sonraki jenerasyonlar arasındaki yaşam süresi ve şartlarına dair eşitsizlikleri artıracak.
Cinsiyet eşitsizlikleri yaşlanma sürecini etkiliyor
Emek piyasalarına düşük katılım, kısa süreli kariyerler ve görece düşük gelirler pek çok kadını hayatlarının ileriki evrelerinde kırılgan bir durumda bırakıyor. Bakım ve hane içi işlerin eşitsiz dağılımı kadınların kazanç getiren işlere yönelmelerini ve emeklilik maaşlarını sınırlıyor. Emek piyasalarında kadınlar genellikle zayıf bir şekilde denetlenen resmi ya da kayıt dışı bakım sektörlerinde çalışıyor, fakat çoğu zaman emeklerinin karşılığını alamıyor. Yaşamlarının sonuna doğru, görece uzun yaşam ve yaşa bağlı yüksek engellilik riski nedeniyle yaşlı kadınlar uzun süreli bakıma daha çok ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle, kadınların ekonomik güvencesinin yaşamları boyunca korunması ve toplumun her kesiminde ve kurumunda cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilmesi gerekiyor.
Uzun süreli bakım ihtiyaçları yükselişte
Özellikle 80 yaş ve üzerindeki yaş grupları için küresel ölçekte uzun süreli bakım ihtiyacı artış gösteriyor. Bu kişilerin bakımı genellikle hane içindeki kadınların ücretsiz emeği ile sağlanıyor. Fakat, pek çok ülkede birkaç jenerasyonun birlikte yaşadığı hane tipi azalıyor. Dolayısıyla, aile desteğini merkeze alan bakım modelleri artan ihtiyaçlara cevap veremiyor.
Günümüzde, pek çok ülkedeki kamu harcamaları uzun süreli bakım taleplerini karşılamada yetersiz. Bu alandaki yatırımların yetersiz kalması bakım sektöründeki çalışanların kötü şartlarda çalışmalarına ve emeklerinin değersizleşmesine neden oluyor. Bu durumda, bakım sektöründeki nitelikli çalışanların sayısı azalırken artan ihtiyacı karşılamak için kayıt dışı sektör büyümeye başlıyor. Kayıt dışı sektörün büyümesi ise bakım hizmetlerinin kalitesini önemli ölçüde düşürüyor. Yüksek gelirli ülkelerde dahi bu durum gözlemleniyor.
Pandemi döneminde sağlık sistemlerinin üzerindeki hizmet ve maliyet baskısının artması zayıflayan bakım hizmetlerinin kalitesini ve kapasitesini büyük ölçüde düşürdü. Bu bağlamda, bakım sistemlerinin zayıflaması, hane içi bakım hizmetlerinin yetersiz kalması ve bakım sektöründe düşük ücretlerin ve güvencesiz çalışma koşullarının hakim olması kurtarılabilecek, iyileştirilebilecek veya topluma kazandırılabilecek hayatların yitirilmesine neden oluyor.
Özetle, genel resme bakıldığında, yaşlanan bir dünyada gelir ve fırsatların dağılımı ile sorumlu sistemlerin ve kurumların dönüşmesi ve jenerasyonlar arasındaki artan eşitsizliklerin kapanması gerekiyor. Fakat, bu süreçte ortalama yaşam veya çalışma süresi gibi ölçeklerin yanında özellikle engelsiz yaşam süresi ve esenlik gibi yaşam kalitesine odaklanan faktörlerin plan ve analizlere dahil edilmesi gerekiyor.
Kaynak: S360Mag
COMMENTS