Geçen sene, Amsterdam’daki bir bisiklet deposundan Ürdün’deki Zaatari mülteci kampına 600’den fazla bisiklet gönderildi. Bisikletlerin bir kısmı gayri resmi bir bisiklet paylaşım sistemi gibi kullanıldı ve kamp sakinlerine bisiklet onarım eğitimi verildi. Bisikletlerin yanı sıra Hollanda’dan belediye memurları, kentsel altyapı konusundaki uzmanlıklarını paylaşmak, toplu taşımacılık ağı geliştirmelerinde yardımcı olmak ve yeni yolların ve binaların planlamasını iyileştirmek için Ürdün’lü meslektaşlarıyla bir araya geldiler.
Bu girişimler gelecekteki kamp gelişmeleri ve gelişmiş operasyonel kapasite açısından, kamp sakinlerinin yaşam koşullarının iyileştirilmesine yardımcı olmak için başlatılan daha geniş bir girişimin sadece bir parçasıydı. Yerel Hükümet Dayanıklılık Programı ya da Logo olarak da adlandırılan girişim, VNG International (Hollanda Belediyeler Birliği Uluslararası İşbirliği Ajansı) ile işbirliği içinde yürütülmekte ve Amsterdam, Lahey ve Almere belediyelerini kapsıyor. 2018 yılına kadar Hollanda Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen girişimin amacı Lübnan ve Ürdün’deki yerel otoritelere yardımcı olmak.
“Kamplar gelişen kentsel alanlar olarak görülmeli”
Bu uzun vadeli planlama, mülteci kamplarının geçiş sahaları olarak görülmesi eğiliminin tam tersine çalışıyor. Zaatari kampının yöneticiliğini yürüten eski bir BMMYK yetkilisi olan Kilian Kleinschmidt’e göre, kamplar bunun yerine diğer şehirler gibi yatırım ve planlama gerektiren gelişen kentsel alanlar olarak görülmeli.
Devex’e verdiği röportajda Kleinschmidt, kamplarla ilgili paradigma değişiminin zamanı geldiğini söyledi. Tıpkı dünyanın en akıllı şehirleri gibi mülteci kampları da akıllı olabilir.
Akıllı şehir girişimlerinin uygulanmasına ilişkin Kleinschmidt’in ilgisi 2015 yılında Barselona’daki Akıllı Şehir Fuarı’nı ziyaret etmesiyle başladı. Kleinschmidt, “Modern şehirlerin neler yapabileceğini ve kampın içeriğinde teknoloji ve bilginin ne kadar yararlı olabileceğini görmek beni şok etti” diyerek fuarda gördüklerinin kendisini nasıl etkilediğini anlattı. “Zaatari’de bir yönetici olarak, kentsel alanlar için teknoloji ve yenilik açısından neler yapılabileceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Bu inanılmaz zenginlikleri ve teknolojiyi bir kamp bağlamına nasıl aktarabiliriz diye düşünmeye başladım” dedi.
Kleinschmidt, geçen yıl insani ihtiyaçlara küresel teknolojik, sosyal, ekolojik ve ekonomik çözümler bağlamak için bir veri tabanı olan İnovasyon ve Planlama Teşkilatı Switxboard’u kurduktan bu yana, kamp konusundaki sürdürülebilir girişimlerin uygulanması için çalışmalarını sürdürüyor. Akıllı teknolojinin pratik uygulamalarının bazılarını ele aldı ve gelecek şehirler için ortaklıkların nasıl şekillendirileceğini açıkladı.
Yerinden edilmiş insanlar için özellikle teknoloji şirketleri, yerel yönetimler ve diğer paydaşlar daha kapsayıcı, katılımcı ve bağlantılı bir kentsel alan oluşturmak için ne yapabilirler?
Şimdiye dek hükümetlerin yerinden olmuş kişilere ev sahipliği yapmaktan sorumlu olduğu bir mantık içinde çalışıyoruz, ancak bu sorumluluğu insani yardım ajanslarına bırakıyorlar. Bu yapılardan hiçbiri doğru reflekslere sahip değil ve doğru beceri, ekolojik ve ekonomik açıdan sürdürülebilir bir sistemi geliştirmek için hazırlanmış da değil. Sürdürülebilirlik, yenilik ve değişimi sağlamak için bu sorumluluğun devredilmesi gerekiyor.
Temelde yeni bir şehir inşa ediliyor ve bu kalkınma ajansı tarafından yapılmıyor. Bu, örneğin, bir kamu özel ortaklığı tarafından yapılıyor.
Zaatari kampında iyi bir örnek var: Suriyelilere ilk çalışma izni, Dünya Gıda Programı için süpermarket işleten ticari şirketler tarafından elde edildi. Mültecilerin de çalışma izni almak için hiçbir sorunu yoktu. Bir şirket “Kampta ve kampın çevresindeki köylerden insanlara ihtiyaç duydukları bir süpermarket kuruyorum, Suriyeli işçilere ihtiyacım var” diyen açık ve mantıklı ve çalışma izinlerini isterse, bu iş kolaylıkla çözülüyor.