AnasayfaKalkınmaSürdürülebilir Kalkınma

Türkiye’nin ve diğer ülkelerin iklim ve afet riskini azaltmasının 5 yolu

Türkiye’nin ve diğer ülkelerin iklim ve afet riskini azaltmasının 5 yolu

Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin değişen iklime uyum sağlaması ve insanların, altyapının, doğal ve ekonomik sistemlerin bu değişiklikleri atlatma kabiliyetini güçlendirmesi gerekiyor. Peki bunu nasıl yapabilirler ve yapmalılar?  

Geçtiğimiz bir buçuk yıl boyunca Dünya Bankası’nın Ülke İklim ve Kalkınma Raporları (CCDR’ler), ülkelerin iklim değişikliğine uyum da dahil olmak üzere iklim ve kalkınma zorluklarını karşılamaya ne kadar hazırlıklı olduklarına dair derinlemesine analizler sunmaktadır. İncelediğimiz tüm ülkeler iklim değişikliğine karşı savunmasızdır, ancak farklı risklerle ve farklı kırılganlık düzeyleriyle karşı karşıyadırlar. Güçlü bir kalkınma ve yoksulluğun azaltılması söz konusu olsa bile, hepsi farklı şeyler yapmak zorunda kalacaktır.

Uyum ve dayanıklılık ihtiyaçlarının teşhis edilmesi 

CCDR’ye sahip ilk ülke olan Türkiye’yi ele alalım. Şubat 2023’te Türkiye’de son 80 yılın en büyük depremleri 50.000’den fazla kişinin ölümüne ve halihazırda savunmasız durumda olan mülteciler de dahil olmak üzere 3,3 milyon kişinin yerinden olmasına neden oldu. Depremler 800.000’den fazla binaya zarar vermiş, doğrudan maliyetin 34 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir ki bu da ülkenin GSYH’sinin %4’üne denk gelmektedir.  

Türkiye aynı zamanda iklim değişikliğine bağlı aşırılıklara karşı da oldukça kırılgan. 2021 yazında, orman yangınları güneydeki 54 ilde 139.500 hektar ormanı yaktı; Karadeniz bölgesinde şiddetli fırtınaları takip eden sel ve toprak kaymaları binaları, köprüleri, elektrik arzını tahrip etti, 97 kişinin ölümüne neden oldu ve yaklaşık 2.000 kişiyi yerinden etti.

İklim ısındıkça Türkiye’nin bu tür etkileri daha fazla yaşaması beklenmektedir. Su kıtlığı, deniz seviyesinin yükselmesi, daha sık ve şiddetli sıcak hava dalgaları, seller ve kuraklıklar – bunların hepsi halk sağlığı, işgücü verimliliği, tarım, altyapı ve ekosistemler için büyük riskler oluşturmaktadır.  

Türkiye’nin uyum ve dayanıklılık hedeflerine nasıl ulaşması gerektiğini değerlendirmek için bir Uyum ve Dayanıklılık Değerlendirmesi gerçekleştirdik. Türkiye’nin CCDR’sini bilgilendiren analiz, ülkenin ulusal iklim değişikliğine uyum stratejisinin altı temel alanına odaklanarak ülkenin uyum ve dayanıklılık için tüm ekonominin hazır olup olmadığını değerlendirmek için bir önceliklendirme ve puanlama aracı kullandı: su kaynakları yönetimi; tarım ve gıda güvenliği; ekosistemler, biyolojik çeşitlilik ve ormancılık; afet risk yönetimi; ve halk sağlığı.

Değerlendirmemiz, Türkiye’nin afet risk yönetimi, iklim adaptasyonu ve dayanıklılık için sağlam bir temel atmaya başladığını göstermektedir. Ancak, kilit politika alanlarında ilerleme dengesiz olmuştur.

Bu analizin bir sonucu olarak rapor, ülkenin hedeflerine ulaşabilmesi için beş temel yol tanımlamaktadır. Türkiye’ye özgü olmakla birlikte, bu listedeki birçok öneri diğer ülkeler için de geçerlidir:  

 

  1. Uyum ve dayanıklılığı desteklemek için makroekonomik istikrarın sürdürülmesi ve yönetişimin güçlendirilmesi: Makroekonomik dalgalanma ve COVID-19 salgını Türkiye’nin etkileyici kalkınma ilerlemesini yavaşlatmıştır. Ülke, enflasyonu istikrara kavuşturarak ve öngörülebilir ve şeffaf bir düzenleyici çerçeveyi koruyarak ekonomisini güçlendirebilir. Riski azaltmak için, iklim değişikliği politika hedeflerini kamu mali yönetim araçlarına ve yatırım döngülerine dahil etmelidir. Ayrıca iklim değişikliğinin sosyal ve ekonomik etkilerini ele alırken iklim risklerini ve adaptasyonu mali planlama ve bütçelemeye dahil etmelidir. 
  2. Kapsayıcı ekonomik büyümeyi sağlamak ve en yoksul ve en kırılgan kesimleri desteklemek: 2021 yılında Dünya Ekonomik Forumu, Türkiye’yi toplumsal cinsiyet uçurumunu kapatma konusunda 156 ülke arasında 133. sıraya yerleştirmiştir. Öncelikler arasında, cinsiyete dayalı çalışma kısıtlamaları ve ücret farklılıkları gibi kadınların işgücüne katılımının önündeki engellerin kaldırılmasının yanı sıra kadınlar ve kız çocukları için eğitim fırsatlarının iyileştirilmesi de yer almalıdır. Bu arada Türkiye, en yoksul kesimin faydalanabilmesi için sağlık hizmetleri, sosyal koruma ve banka hesapları, kredi ve sigorta gibi finansal hizmetlere erişimi genişleterek sosyoekonomik dayanıklılığını artırabilir. Erken uyarı ve afet riski bilgileri için dijital teknolojilerden yararlanmak, acil durumlarda hassas nüfuslara ve bölgelere ulaşılmasına yardımcı olacaktır. 
  3. Altyapı dayanıklılığı için kapsamlı bir strateji geliştirin: Türkiye, kamu varlıklarını yönetmek için ulusal dirençli bir altyapı stratejisi ve uzun vadeli ana plan geliştirmek için daha da ileri gidebilir. Öncelikler arasında sismik ve iklim risklerini entegre eden kritik sistemler için sistematik iklim ve afet riski değerlendirmeleri; bina yönetmeliklerinin ve inşaat standartlarının güncellenmesi ve uygulanması; bakımın finanse edilmesi ve kamu-özel sektör ortaklıkları gibi afet riski finansman araçlarının genişletilmesi yer almaktadır.
  4. Tarım, gıda ve suyun dayanıklılığını artırın: Türkiye’nin tarım sektörü, su kıtlığı da dahil olmak üzere iklim tehlikelerine karşı oldukça hassastır.  Tarım sektörü için kapsamlı bir iklim değişikliğine uyum stratejisi, su kaynakları yönetimi ile birlikte toprak, su ve gıda sistemlerinde dayanıklılık oluşturacaktır. Ülke ayrıca, kuraklık erken uyarı ve sulama yönetimi bilgileri gibi izleme ve bilgi sistemlerinin yanı sıra sigorta, araştırma ve geliştirme yatırımları ve özel sektörle işbirliği içinde risk yönetimi mekanizmalarını ölçeklendirme konusunda iyi bir potansiyele sahiptir.  
  5. Ekosistemlerin korunması ve doğa temelli çözümlerin (NBS) yaygınlaştırılması: NBS, iklim ve kalkınma sorunlarını birden fazla sosyoekonomik ve çevresel fayda ile maliyet etkin bir şekilde ele alabilir.  Türkiye, OECD’deki emsallerine kıyasla ekosistem sağlığı ve biyolojik çeşitlilik açısından düşük puanlara sahiptir ve ekosistemleri aşırı iklim koşullarına karşı savunmasızdır. Türkiye ekosistem direncini artırabilir (örneğin, İklime Dayanıklı Ormanlar Projesi aracılığıyla), sürdürülebilir deniz ve kıyı yönetimi stratejileri uygulayabilir ve NBS’yi politikalarda ve stratejik süreçlerde ana akımlaştırmak için ulusal bir strateji oluşturabilir.

Türkiye son şoklardan kurtuldukça ve yeşil kalkınma iddiasını sürdürdükçe, ülkede uyum ve dayanıklılığı güçlendirmek için yeni fırsatlar ortaya çıkacaktır.  CCDR uyum ve dayanıklılık yaklaşımı, Türkiye ve diğer ülkelerin ulusal uyum stratejilerini ve eylem planlarını uygulamalarına ve güncellemelerine, kısa vadeli öncelikler ve uzun vadeli hedefler belirlemelerine ve yeşil, dayanıklı, kapsayıcı kalkınmaya yönelik ilerlemeyi sürekli olarak değerlendirmelerine ve izlemelerine yardımcı olabilir.

COMMENTS

WORDPRESS: 0
DISQUS: